11 Ağustos 2012 Cumartesi

Toplanın Aşk Hikayemi Anlatıyorum [6 PART]

Kız: xx
Yazar: IslakFasulye
Her Cumartesi günü Beylikdüzü’nden Kadıköy’e gidiyorum kurs için. İstanbul’u bilmeyenler için söylüyorum bu yol gidiş geliş ortalama 160 km. 2 senedir gittim ve ilk aylar otobüste metrobüste kızlara hava atmaya çalışırdım. Kafamda şapkam, üstümde fiyakalı kıyafetler, artis artis hareketler, sırtta gitar falan filan… Sonra anladım ki otobüste metrobüste kız tavlanılmıyor. Taa ki o ana kadar. Otobüse binerken bir kız gözüme çarptı ama beyler anlatamam size güzelliğini. Sanki beni çıldırtmak için cennetten yollamışlar. İçimden dedim “Ulan yine bi b.k çıkmaz bu işten son yoluna bak, yüz verme rezil olma”. Yüzüne bile bakmadan cam kenarında ayakta pozisyonda gittim ineceğim yere kadar. Bir taraftanda onu da kolluyorum nerde inecek, inerse bende insem mi vs. Tam benim indiğim yerde indi ve yürürken arkamdan geldiğini hissediyordum. Apartmana girdim, bizim apartmanda da güya güvenlik için bir sistem yapmışlar. Akbil bozuntusu bir şey var onu gösteriyorsun kapı açılıyor. Fark ettim kız da arkamdan geliyor o yüzden anahtarı çıkarcam falan baya bir oyalandım yanıma gelsin diye. Oda girdi apartmana ve tam o sırada kapıyı açtım ve kapıyı tuttum. Yüzüme bakıp bir gülümsemesi vardı ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Asansöre bindik. İçimden “olum sohbeti kurdun kurdun, kuramadın bi b.k yapamassın.” diyorum. “Kaçıncı kat sizin?” sorusu ile başladı ilk konuşmamız. 5 yada 7 demişti şimdi hatırlamıyorum. Sonra anlatmaya başladı “arkadaşıma geldim normalde bakırköyde oturuyorum.” falan filan. O 5 yada 7 kat boyunca bildiğiniz ilişkinin temellerini kurduk. İnerken “bi misafirliğe gelirim artık evine” diyip gülümsedi ve kapı kapandı. Bildiğiniz mal oldum. Geriye kalan katları asansör çıkarken ben asansörün çelik kapısındaki çizikleri sayıyordum. Mal gibi sağıma soluma bakıyordum.
Evin kapısını açmaya çalışıyorum açamıyorum. Kapı Deliğini tutturmaya çalışıyorum tutturamıyorum. Elim ayağım birbirine dolandı. En nihayetinde açtım kapıyı girdim içeriye. Hiçbir şey olmamış gibi elimi yüzümü yıkadım, pijamamı giydim, televizyonda anime planet’i açtım, gittim mutfaktan bira açtım, yanına kaju (hiç unutmuyorum kilosu 30 lira mıydı neydi. o gün bu gündür yemiyorum.) almıştım onuda koydum tasa oturdum televizyonun karşısına. Vücut şoku sıcağı sıcağına anlamadı tabii hala basic mod da geziyoruz. “Ulan abaza herif daha önce hiç mi kız görmedin?” diyenler olacaktır. Önceki ilişkilerimde sadece 1 kere aşık olmuştum ve bu ilk görüşte olan aşk ondan da büyüktü diyerek açıklamamı yapayım. Sonra kafama dank etti, sürekli “misafirliğe gelirim” dediği sahneyi düşünüyorum ve sürekli o sesini kafamda duymaya çalışıyordum. Bu gün anca adam gibi sarhoş olunup geçirilir dedim gittim 1 bira daha açtım. O bitti 1 bira daha. O bitti 1 bira daha derken sabah oldu. Mis gibi de pazar günüydü. Tam denizlik hava vardı. Başka zaman olsa hayatta durmam atlar arabaya giderim denize ama biliyorum içime doğmuştu bu gün gelecek bana diyordum. Bütün gün evi topladım. Temizledim, tabiri caiz ise karı gibi iş yaptım. Mis gibi oldu ev. Bir temiz duşumu da aldım ve akşam olmuştu. Bekledim bekledim gelmedi. Saat 6′ydı daha ama sanki bana gece yarısı gibi geliyordu. Sonra yemek yiyim bari zaman geçer dedim. Yemeği yerken kapı çaldı. Kapıya nasıl gittiğimi hatırlamıyorum sanki teleport edilmiş gibi bi sahne var kafamda. Açtım kapıyı kapıcı gelmiş. Çöpü zartu zurtu verdim yolladım. Yemeği bitirdim ve yine kapı çaldı….

2

Bu sefer üstümü başımı düzelte düzelte gittim ve kapıyı açtım, elinde küçük bir pasta ile o melek gibi suratı ile kapımın önünde duruyordu. Yine gülümsedi ve yine gözlerine baka kaldım. Bi an yere baktı sonra yine bana baktı, utangaç bi şekilde “merhaba” dedi ama içini okudum “ulan içeri alsana hıyar kapıda bekletiyosun beni.” diye bir vücut dili kullandı. “Merhaba” dedim içeri aldım. Miss gibi de hazır mantı yapmıştım Allah’tan sarımsaklı yoğurt sevmem de sarımsak yememiştim ama ağzım besbelli et kokuyordu bunu hissettim. “Sen içeri geç ben hemen geliyorum.” dedim gittim banyoya 3 kere dişimi fırçaladım, ağız gargarası yaptım, diş ipi yaptım, saçımı taradım, gece yemekleri yada özel yerlere giderken sıktığım parfümü sıktım falan sonra gittim içeri baktım pastayı kesmiş tabaklara bile koymuş. Yedik pastayı oturduk sohbet ediyoruz bi yandan da yine animal planet açık tv de. Ulan şansıma da hangi hayvan olduğunu unuttum da (su aygırı yada zebra olabilir) çiftleşme döneminde ne yaptığını falan anlatıyordu. Yok koklarmış, yok diğer erkek hayvanlarla dövüşürmüş falan filan anlatıyor televizyon. Bende hep ingilizce dinlerim hem daha da gelişsin kulağım hemde arada röportajlar falan oluyor onlarda hazır cevap kalıplarını falan öğrenmek için. Dikkatini çekti ingilizce bu falan diye. Evet dedim hep ingilizce izliyorum kulak dolgunluğum artıyor dedim. “Ya hava da çok sıcak insanın patlayası geliyor.” dedi. “dur camı açayım.” dedim kalktım cama doğru giderken camdan yansımasını gördüm ve üstünü çıkarttı. Sütyen le kaldı. (Ulan ne insafsız adamsın bunları bize anlatıyorsun diyebilirsiniz ama hikayenin sonunda hak vereceksiniz.)
O an üst dişlerimle alt dudağımı öyle bir ısırdım ki aradan kaç ay geçti dikkatli bakınca izi duruyor. Döndüm arkama, ayağa kalktı bana yürüdü ve iş başladı. Salondaki koltuk 2 kişilik yatak haline geliyordu onu açtım ve sabaha kadar orda uyuduk. Sabah o beni uyandırdı ve “kahvaltı hazır” dedi. İçimden diyorum “ulan in midir cin midir evi bilmez etmez nasıl hazırladı.” falan. Kahvaltı bitene kadar hiçbir şey konuşmadık. Dedim biraz bilgisayarda haberlere bakayım falan diye gittim içeriye ve bu olayları en yakın dostuma (dostum bile demek istemiyorum, kardeşten öte) anlattım. İlk başlarda inanmadı falan sonra inandı. Küfürler falan “ulan ne şanslı adamsın senin ben taaa ebene soyuna genzine boğazına …………” diye girdi. İçeri gittim “markete gideyim akşama özel bir şeyler yapalım.” dedim. Tamam bende buraları topluyorum dedi. Gittim votkayı aldım yeşil mandalinayı aldım gurmelerin kullandığı içki ilaçları ve kahve aldım. Geldim eve. Ulan evde sanki annem varmış gibi hissettim. Eve bi girdim her yer 2 kat toplu düzenli vs.
Hızlı hızlı anlatıyorum biran önce bitsin.

3

O günün akşamında yine televizyon karşısında yan yana uyudum. Bunun verdiği hazzı sadece bunu yaşayanlar bilir beyler. Yanınızda bir şey uyuyor. Bakıyorsunuz nefes alıyor, gözlerini kırpıyor, sarılıyorsunuz sıcak bir şey ve sizin yanınızda yatıyor. Sizi seviyor, siz onu seviyorsunuz. Size güveniyor, siz ona güveniyorsunuz. Çok güzel bir duygudur… O gün (tam hatırlamıyorum) yeteneksizsiniz vardı sanırım. Baya uzun sürmüştü saat 1:30 a kadar falan. Ondan sonra Telegol’ü açtım; çok iyi hatırlıyorum erman hoca ruh çağırıyordu, çarşafın altına girmiş “ey ruh fener şike yaptı mı?” falan diyordu. Güldük eğlendik derken kollarımın üstünde bana sarılırken uyuya kaldı. Tekrar söylüyorum yaşayan bilir bunun nasıl bir tat olduğunu. Her şeye bir yorum getirmek istiyor canınız her şeye müdahele etmek istiyorsunuz, her şeye espiri ile yaklaşıyorsunuz gibi… Dışımda bir sırıtma vardı ama içim hep gülüyordu. O gün hiç uyuyamamıştım ve sabah saat 5 gibi de uyandı prensesim. “Sabah yürüyüşüne çıkalım!” dedi. Normalde beni makattan dürtseniz sabah sabah kahvaltı yapmadan dışarı adımımı atmam ama “Hadi o zaman ileriii!!” dedim ve indik aşşağıya yürümeye başladık. Beykenti bilen bilir düümdüz bir caddedir. Kocaman kaldırımlar vardır ve sağda solda ağaçlar vardır. Evler hep site halindedir. Bahçeli havuzlu siteler. Şimdi aranızdan bir kaç arkadaş çıkıp “Anladık zenginsin…” diyecektir. Bunları anlatmamın sebebi olayı 3D gözüyle bakmanız. O yolun sonunda salı günleri pazar kurulur. “SALPA” yani salı pazarı. Bi baktık malları getiriyor köylüler standları falan kuruyorlar. “Hadi o yoldan dönelim izleye izleye gidelim.” dedi. O an git o pazarcıların önünde domal dese onu bile yapardım çünkü çok mutluydum.
Bi 2 dakika falan pazarcıları izledik sonra içlerinden biri şiveli bir ağızla “delikanlı yok öyle izlemek gel bakim yardım et” dedi. xx’de “hadi yardım edelim hem spor yaparız.” dedi. Bunları burda yazarken tuhaf gözüküyor da sürekli gülen bir tipti öyle hayal edin. Hayal edemeyip de cool story yazanlarda benden sevgi beklemesin. Başladık yardım etmeye. Ulan ne zor işmiş o tezgahı kurmak. 4 5 metre boyunda demir bi çubuk var onu ortaya getiriyorsun üstüne brandayı koyuyorsun, ipleri bağlıyorsun, tezgaha tutturuyorsun. Kolay gibi geliyor ama o …..min demiri o brandada yağ gibi kayıyor bi türlü ortayı tutturamıyorsun. Neyse atlıyorum o kısımları çok yorgunum. Kurduk tezgahı malları kasa kasa taşıyoruz kamyondan. Ulan mis gibi kokuyordu var ya. O domatesler falan taze taze yok böyle bir şey. Karnımız da aç tabii. Döktük kasalardan tezgaha malları dedik hadi eyvallah bize. “Yok öyle hemen kaçmak” dedi adam. “O kadar yardım ettiniz gelin bi çorbamızı için” dedi. Canıma minnet açlıktan ölmüşüz zaten hemen “oo olur valla” dedim. Mercimek çorbasıydı ama su gibiydi. Bildiğin su içtik ama ona rağmen çok güzel geldi tadı. Her şeyin doğalı güzel be…

4

Migrosa gittik o gün. Değişik değişik şeyler aldık. Kase gibi bir şeyin içinde çin yemekleri vardı. İçine kaynatılmış su döküyosun sonra yiyosun. Onlardan aldık, değişik şekillerde makarnalar aldık, dondurulmuş lahmacun vardı dedim bunuda alayım lan bombok şeyler aldık onlar güzel çıkmassa bunu yerim falan. Eve gittik yine ben bilgisayara geçtim ve günlük gibi her şeyi o arkadaşıma anlatıyorum. O bana sövüyor ben ona sövüyorum. O bana “senin damarına s.çim senin kemiğine attırayım” diyor. Ben ona “senin damağını s….im senin dayını emzireyim” diye giriyoruz. Çok ciddi söylüyorum 10 dakika ya geçti ya geçmedi bütün masayı kurdu ve bütün her şeyi hazırladı. Şaka yapıyor falan sandım ilk çağırdığında gitmedim. Sonra “gelmiyor musun?” dedi içimden “hassss” çektim. Kısacası lahmacuna gerek kalmadı o çin yemekleri gayet güzel çıktı ve yedik. O gün benim yatağımda yattık ve iş üstündeyken gece 3 yada 3:30 gibi elektrikler gitti. Dedim ulan tam sırasıydı hayvan herifler. Neyse geri yattık ve o gün de öyle geçti.
10 gün falan kaldı bende ve kendi evine gitti. Artık işler dolayısıyla görüşememeye başlamıştık. Her akşam arıyordum konuşuyorduk ama ayda 2 3 kez görüşebiliyorduk. Bu durum ikimizi de çok üzüyordu ama baya bir devam ettik böyle. Onu evinin ordan alıyordum birlikte kadıköye geçiyorduk bazı haftalar. Kurs çıkışında barlar sokağına gidip yemek yiyorduk, iskelede oturup bambiden aldığımız ıslak hamburgerlerimizi yiyorduk. Ulan hiç mi değişmez plan hep aynı şeyleri yapıyorduk. Aradan uzun zaman geçti ve yine aradım bir akşam. Konuştuk konuştuk ve birden ağlamaya başladı. Bu böyle yürümüyor biz birbirimize resmen zarar veriyoruz çok özlüyoruz birbirimizi bu böyle nasıl devam eder vs. vs. Baya bir konuştum ama zaman istedi. O gün biralar eşliğinde İcracı stavros ve rainmood.com açtım ve ağladım. İlk defa bir kız için ağladım. İlk defa lan, daha önce doğru dürüst ağlamamıştım bile ama o gün xx için ağladım. Hemde çok ağladım.

5

Aradan zaman geçti yapamadık ayrı ayrı ve yine görüşmeler başladı. Yine bana geldi bende kaldı. Dönüşte ben ona gidecektim, ilk defa onun evine gidicektim. Baya bir önceden planlamıştık aslında bunu fakat gün geldiği zaman bana son dakika süprizi yaptı ve bizimle birlikte bir arkadaşının da kalacağını söyledi. İlk başta “bana güvenmiyor mu yoksa?” diye düşündüm. Ulan bana güvenmese niye evime gelsin o kadar şey yaşadık daha neyime güvenmeyecek dedim. Baya bir trip attım ve arkadaşıyla konuştu 1 gün kalmıştı. O gün mezunlar balosu varmış oraya gittik birlikte. Çok güzel bir elbise almıştı. O televizyonda falan görüyorsunuz mankenler falan hikaye kalırdı yani. Ah ulan ah size güvensem de fotoğrafını atsam şu cool storyciler de susmuş olurdu ama maalesef… Düğün salonu gibi bir yerdi tam kapının üstünde de klima vardı. Tamda biz geçerken klima patladı ve suyu başımızdan aşşağıya döküldü. Bana pek gelmedi xx kolumdan tutmuş beni çekiştirip önden gidiyordu ama o komple ıslandı. Garson geldi falan peçeteyle hemen öyle bir sövdü ki ulan var ya göğsüm kabardı. “İşte benim sevgilim!” dedim. Gayet teknik bir şekilde sövdü. Sakinleştirdim falan yanında balo kıyafetini getirmişti kırışmasın diye giymemişti gitti onu giydi geldi. Her neyse balo bitti eve döndük ama içki almayı unuttum. İndim aşşağıya en yakın içki satan yer teeee ebesinin nikahında. Yürü yürü bitmedi yol. Dükkan da ne dükkan ama sanarsın Hilton otelinin barı. Her çeşit içki var. Baktım siyah şişede absolut 100 var. “Aaa dayı bu türkiyeye girmiyordu biliyorum nasıl geldi?” dedim. Adam sadece gülümseyip kaşıyla şişeyi gösterdi “90 lira” dedi. Aldım hemen gittim eve. Bunlar bi içmeye başladı. Benden size tavsiye eğer bulunduğunuz mekanda 2 tane zil zurna kız varsa uzaklaşın. Öyle b.ktan sohbetler dönüyor ki bir kız bunları nasıl der dersiniz. Gittim içeriye bilgisayarda falan takılıyorum. Utandım artık konuşmalarından. Bunlar oraya da geldi bir sürü fotoğraflar çekiyorlar falan ama suratları ikisinin de sincap gibi. Gözlerinde beyazlık yok full siyah. Arkadaşı gitti atkı matkı getirdi tüylü tüylü onu bana doluyor at kırbaçlar gibi yapıyor falan. Bende onlara ayak uyduruyor gibi yapıyorum falan. Her neyse yine geçiyorum oraları çok uzadı. O gün sevdiğim kadının yatağında birlikte yattık. Hiç uyumak istemiyordum hep o anda kalmak istiyordum ama göz kapaklarımı kaldıramamaya başladım ve uyudum.

FİNAL

Part 10:
Sonra yine işler girdi araya ve yine eski düzen geri geldi. Az görüşüyorduk, özlüyorduk birbirimizi ve yine aynı konuşmalar geçti aramızdan ve kesin konuştum. “istersen git istemessen gitme bu zorluğa katlanabiliyorsan kal.” gibi şeyler dedim. Böyle konuşunca hoşuna gitti heralde bir şey demedi. Gel zaman git zaman buluşmalar eğlenmeler ayda 1 yada 2 kereye düştü ama buluştuğumuz zaman da çok aşırı şekilde eğleniyorduk ve birbirimize sırılsıklam aşıktık. Kalktım bi sabah dedim ben bugün bunun okuluna gideyim bi görüneyim. Kalktım gittim okuluna. Okulda okul haa.. Yürü yürü bitmiyor sanarsın istanbulun yarısını kaplıyor. İçinde starbucks’ından tut simit sarayına, kotton dan tut mudo ya kadar mağazalar var. Alışveriş merkezi gibi. Biraz uzakta kampüs gibi yurt gibi bir yer var falan. Sora sora 2, 3 saatte buldum sınıfını. Çıktım 3. kata koridorda yürürken bunu bi çocuğun kolunda gördüm. Dedim heralde arkadaşlar falan gittim yanına aşkım naber vs. “kim bu sevgilim noluyor?” dedi çocuk. Hiçbir şey demedim sadece gözlerinin içine baktım, oda benim gözlerimin içine baktı ve koşar adımlarla uzaklaştım. Aynı asansörde bana “yarın misafirliğe gelirim.” dediği gibi vücut kendini basic mod’a almıştı. Hissetmiyordum hiçbir şey. Kolumdan tuttu ağlamaya başladı. Bir sürü yalanlar saydı “teklif etti eğer kabul etmeseydim kendine bir şey yapardı çok saf bir çocuk ama 1 hafta sonra ayrılcaktım” vs gibi yalanlar söyledi. “telefonunu ver.” dedim verdi. Numaramı sildim geri verdim. Ama bu sırada çok feci şekilde ağlıyor arkadaşları yanına geliyor noluyo falan diye. Bir şey yok hadi yoluna diyip yolluyorum. Sonra açtım telefonu gözünün önünde kendi telefonumdan onun numarasını sildim ve çektim gittim. O gün bugündür hiç görüşmüyoruz. Belki bir gün yine otobüste karşılaşırız, burdaki arkadaşına yine kalmaya gelir. Bilmiyorum ama ben gerçekten sevmiştim.
Sonra bu olayları anlattığım arkadaşımdan öğrendiğim kadarıyla: Otobüste normalde herkes abaza gibi bakıyormuş, ben bakmamışım benim farklı olduğumu anlamış, bana güvenmiş, cart curt. Yine sonradan arkadaşımla konuşurken söylemiş türk değilmiş. İngilizmiş Kettering diye bir yerde doğmuş. Zaten belliydi türk kızı bu kadar rahat olmazdı.
Okuyanlara teşekkür ediyorum, kötü yorumlar, inanmayanlar hep olacaktır. Sevgiler…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder