29 Ekim 2012 Pazartesi

Barcelona Maceram 20 / +18

Tamam dedim la pobla de segur’a doğru otobüste o sırada çoktan yola çıkmıştı. Otobüste sessizlik hakimdi ara sıra Messi’nin hıçkırıkları falan duyuluyordu onun dışında kimseden çıt yoktu. Herkes düşünceli bir şekilde gidiyordu. Tito otobüsün ön tarafında telefonuyla uğraşıyor ara sıra birileriyle konuşuyordu. Sonra ayağa kalktı ve Puyol’un ölümünü açıkladı “dengesiz ve zararlı beslenmenin üstüne ağır idmanlar kalbini çok yormuş daha fazla dayanamamış” diyip bana bir bakış attı gözlerimi kaçırdım hemen benim götürdüğüm hamburgeri alakası olamazdı ben kaç gün önce götürdüm amk diye düşüncelere dalarak şehre vardık. Ben tabi sanıyorum namaz falan kılcaz cenazede sonradan çaktım olayı cenazeden çıkarken basın hemen bize çokta üzgünmüş, Puyol’un ölmesi sikindeymiş gibi davranıp soru soruyorlar haber koparmaya çalışıyorlar falan ama Messi gerizekalasından başka kimse açıklama yapmadan otobüse geri döndü. Sonra Tito şöfore dönelim artık dedi Puyol’u toprağa verip Nou Camp’a geri döndük. Daha sonra Tito bize etkileyici bir konuşma yaptı, Puyol için toparlanmalıyız o bi yerlerde bizi izliyor gibisinden sıradaki maçımız Atletico Madrid ileydi hemen aklıma Arda Turan geldi tabi ki, Tito fazla kafamızı yormamak için fizik ağırlıklı bi antremanla bizi evlere gönderdi İniesta’yıda yanıma aldım yeni evimi gösterdim. İniesta içeri baktı fena değil güle güle kullan falan diyor onunda kafası çok bozuk neyse ne içersin abi dedim. Soğuk su getir bana dedi, ona su kendime de ice tea alıp televizyonu açtım İniesta yaşlı teyzeyi araştırdım şanlısın ki kameraya yakalanmamışsın kadın tahmin ettiğim gibi stadın 1 km batısındaki hastanedeydi hiçbir şey hatırlamıyor kazaya dair durumu hala kritik ama dedi televizyon izlemeye devam ettik. Spor kanallarında sürekli Atletico Madrid maçında yenilirsek olabilecekler konuşuluyordu. Gerçekten çok zor bir maç olacaktı ve biz tamamen dağılmıştık bunları düşünürken Messi mesaj attı. ”Yeni transferlerimiz Chiellini ve Julio Cesar geldiler gelin bi hoşgeldin diyin” mesajı İniestaya gösterdim. Arabaya binip hava alanına gittik Türkiye’de olduğu gibi taraftar izdihamı yoktu. Ama gelenler vardı karşılamaya, taraftarla kaynaşıp düzelecek herşey gibisinden mesajlar verip bu ikisini taksiye bindirmeyip benim arabaya bindirdim. Stada doğru götürdüm Tito aradı yanında mı adamlar stada gelin diye, geliyoruz diyip telefonu kapattım. Stada gittik gece burada kalın sabah imza töreni var diye adamları bıraktım. Stada oradan da İniesta’yı evine bırakıp yeni evime döndüm ve güzelce bir uyku çektim. Sabah televizyondan imza törenini izlerken kapı çaldı, delikten baktığımda gördüğüm kişi beni pek şaşırtmamıştı. Shakira o tatlı gülüşüyle kapıda mal mal bekliyordu, açtım kapıyı hiç bir şey söylemeden üzerime atlayıp öpüşmeye başladı kucağıma alıp koltuğa doğru yürüyordum ki aklıma Shakira’dan ayrılmaya karar verdiğim gelmişti. Hemen öpüşmeyi yarıda kestim hayırdır ne oldu diye sordum. Bişey yok özledim sadece falan dedi iyide benim çıkmam lazım acil idman var sen evde takıl diyip çıktım evden. Stada doğru gittim Shakira çok fena bozulmuştu. Garaja arabayı park ettikten sonra İniesta aradı nerdesin idman başlıcak 10 dakikaya dedi garajdayım geldim dedim. İyi güzel hadi diyip telefonu kapattı soyunma odasına girdim. David Villa oturmuş ayakkabısını bağlıyordu. Sakat olduğu için kulübe gelmiyordu ilk kez orada tanışıp antremana çıktık. O gece bütün takım stadta odalarımızda kaldık sabah harika bir kahvaltı yaptık ve taktik odasında işe yarar birkaç taktik geliştirdik. İniesta’yla birlikte İniesta’nın evine gidip pes attık. Biraz o İspanya ben Türkiye oldum. 5-3 yendi beni ama maç süresi 30dk idi. Her neyse pes’i kapattık maç için stada gittik Atletico Madrid kafileside bizimle aynı anda gelmişlerdi. Otobüsten iniyorlardı birde ne göreyim. Arda Turan orada el salladım Arda’ya yanıma geldi. Puyol’un ölümüne çok üzüldüm gibisinden şeyler söyledi. Maçta başarılar dileyip stada girdi hemen arkasından da Sinem Kobal geldi beni görüp el salladı merhaba dedi. Aaa Selena merhaba dedim ağzımdan kaçmış amk tabi sinem gülme krizine girdi falan orada neyse içeri girdi. Sinem Kobal’da iyi kızmış ha diyip İniesta’ya döndüm. İniesta seninde futbolcuların sevgililerine bi zaafın var çakal diyip enseme vurdu bi tane yok be abi tesadüfen öyle oluyo diyip gülümsedim içeri geçtik. Tito bizi taktik odasına aldı, son birkaç tembihte bulundu. Arda kanatlardan sızmasın, Diego’nun pas çizgisini kesin falan filan soyunma odasında hazırlanıyoruz. İniesta bu maçı kazanacağımızdan eminim, gönlünü ferah tut sen dedi. Bende eminim abi zaten biz daha güçlüyüz gibisinden birbirimize moral verdik. Messi ayakkabısını bağlamayı tam bilmediği için ben yardım ettim, çıktık sahaya ısınmaya stadyum full çekiyordu ve her yerde Puyol’un resimleri vardı. Maçın başlamasına az bir süre kalmıştı ki Tito beni yanına çağırdı. “Puyolun forması 2 milyon satılmış kulüp batmaktan kurtuldu resmen” sevineyim mi üzüleyim mi bilemedim. Orada ama Barcelona gibi bir takım böyle bir oyuncusunu kaybedince 2 günde 2 milyon forma satışı normaldir diye düşündüm. Hocaya gülümseyip tünele gittim seramoni için hazırlıklar tamamdı sahaya çıkıp marşları okuyup tokalaştık. Chiellini ve Julio Cesar’ın takımdaki ilk maçları olacaktı, belliydi defansta aksaklıklar çıkacağı ama İniesta’yla çok güzel anlaştık ve yaptığımız paslaşmalarla ilk 30 dakika Atletico Madrid’i yarı sahadan çıkartmadık adeta. Messi’nin yeteneğini konuşturup yoktan var ettiği pozisyonla 1-0 öne geçtik. O golden sonra Atletico Madrid öne geçmek için sürekli baskı kurdu üzerimizde 65. dakikada Arda’nın boşa kaçtığını gören Diego harika bir pas attı, Chiellini yeterince hızlı olmadığı için Arda, Cesar ile karşı karşıya kaldı ve rahat bir şekilde golünü atıp Sinem Kobal’ın bulunduğu locaya doğru öpücük falan gönderdi. Ben tabi anlamadığım bi şekilde kıskandım. Atletico’lu futbolcular golün sevinciyle oraya buraya koşuştururken Tito yanına çağırdı beni “Defansın sağındaki adam mal Messi’ye söyle oradan bastırsın sende şut çek sürekli” Messi’nin yanına gittim söyledim tamamdır abi dedi. İniesta’nın yanına santra yapmak için gittim, o sırada ona da fısıldayıp taktiği söyledim 15 dakika boyunca topu neredeyse hiç vermedik Daniel Alves, Messi’ye sağ koridordan pas gönderdi. Messi’de cüce falan ya yakalıyo musun piçozu bide hızlı koşuyor şerefsiz baktım Atletico defansı göte geliyor. Bizimkilerde hemen toplu hücum yapmaya başladılar Messi ceza sahası çizgisi üzerinden topu ortaya doğru gönderdi top koşu yolumdaydı ve ayağıma tam oturdu dakika 86 durum 2-1. gol atınca napılıyodu lan diye düşündüm 1 saniye sonra taraftara doğru koştum. Önce İniesta sonra Abidal sonra Messi sonrada Chiellini gol sevinci bahanesiye üstüme atladılar akşam belim çok ağrıdı orospu çocukları yüzünden. Maç bitti Arda yanıma geldi abi bala göte attın falan filan bişeyler demeye başladı bana bende konute’nin taktikle sen müslüman mısın dedim. Seni ilgilendirmez dedi. İyi o zaman diyip soyunma odasına gittim. Kafası karıştı adamın İniesta falanda yanımda gülmemek için zor tutuyoruz kendimizi ama soyunma odasında krize girdik o ifadeyi bi görseydiniz neyse takımda moraller yüksek. Tito girdi soyunma odasına bravo beyler çok iyiydiniz tebrikler falan diyor, o sırada çantamı toparlayıp eve dönmek için arabama bindim evin önüne geldiğimde evin ışığı yanıyordu. Noluyor lan falan gibisinden şaşırdım biraz gittim kapıyı açtım birde ne göreyim Shakira hala evde üzerinde benim siyah polo gömleğim, mutfakta bişeyler hazırlıyor kadına bir kez daha aşık oldum ayrılma kararımdan vazgeçtim. Yok böyle bir güzellik hoşgeldin bebeğim maçta çok harikaydın ama golü bana armağan etmeni bekliyordum bi daha kine artık diyip gülümsedi. İniesta’da tam zamanında aradı amk kekosu hemen gel buluşmamız lazım diye. Bindim arabaya 15 dk sonra İniesta’yı gördüm arabaya bindi, elinde bir gazete vardı gazeteyi gösterdi bu ölen kadın senin çarptığın kadın mı diye sordu. Evet sanırım o ama zaten çok yaşlıydı falan filan dedim İniesta olmaz abi git polise teslim ol falan dedi. Tamam iyi dedim İniestayı evine bıraktım, geri Shakira’nın yanına evime döndüm. Shakira’yla o gece harika seviştik Shakira hardcore seven birisi eğer denk gelirseniz öyle yapın beyler. Her neyse sabah kalktım Nou Camp’a gittim ve her zamanki idmana başladım İniesta bana çok soğuk davranıyordu. İdmanın yarılarında falan İspanya Polis Teşkilatı’ndan 4 sivil polis sahaya girdi. Tito ile konuşmaya başladılar, bende o sırada onları izliyorum. Daha sonra İniesta’ya döndüm özür dilerim ama vicdanım rahat etmezdi dedi. İniesta beni sırtımdan bıçaklamıştı. Tito yanında polislerle beraber sahaya girdi. Tito gür sesiyle antreman bitmiştir dağılabilirsiniz mr.itfaiyeci siz lütfen burada kalın dedi. Messi olayı öğrenmek istedi ama Alves eliyle sus işareti yapıp bütün takım soyunma odasına gittiler. Ben ise Tito ve 4 sivil polisle birlikte sahada tek başıma kalmıştım. Sivil polislerden birisi zenciydi seni tutuklamak zorundayız dedi. Ellerimi lütfen kelepçelemeyin dedim. Birlikte garaja gittik Tito hem şaşkın hemde kızgındı, başkan ve yardımcısıda garajda polis arabasının yanındalardı. Arabaya bindim merkeze doğru yola çıktık. Polisler sağ olsunlar çok yardımcı oluyorlar sonuçta Barcelona şehrindeyim, Barcelona’lı taraftarların kalbinde bir adamım komiserle beraber konuşmaya başladık olayı aynen anlattım. Puyol’un ölümünden dolayı kafamın bozuk olduğundan da bahsettim. Komiser savcıyı çağırdı savcı mahkemeye sevk etti beni. Tabii ki akşam haberlerinde ben vardım. Tito’da merkeze geldi sana avukat ayarladım falan filan anlattı avukatla birlikte mahkemedeki savunmayı planladık. Geceyi nezerethanede geçirdim bütün dünya basını ise bu olayı konuşuyordu. Sabah kalktığımda her yerim ağrıyordu, tabii bünye alıştı rahat pamuk gibi yataklara falan oturdum can sıkıntısından duvarları falan inceliyorum. İçeriye Shakira geldi naptın sen gerizekalı mısın falan filan saydırıp gitti. pekte siklemedim açıkcası, daha sonra koyu Barcelona taraftarlarından oluşan polisler mahkemeye gideceğimi söylediler. Nezarethaneden çıkıp zırhlı araca bindim dışarıda inanılmaz bir kalabalık vardı. Zırhlı araçla ilerlerken polisler bana birkaç soru sordular, soru dediysem sorgu manasında değil takımla antreman programlarıyla ilgili şey arkadan da sürekli korna sesleri parmaklıların arkasından baktığımdan büyük bir taraftar kitlesi bana eşlik ediyordu. Mahkemeden içeri girdim, suratıma patlayan flaşlar sersemletti resmen beni amk mahkemeden içeri girdim yerimi aldım. Oturdum hakim geldi herkes ayağa kalktı hakim duruşmayı başlattı. Hakimin yakasında ki Real Madrid rozeti benim göte geldiğimin göstergesiydi. Hakim olayı sordu anlattım ve herkesi ayağa kaldırıp kararını açıkladı. ”Sanık mr.itfaiyeci’nin şehir içinde hız limitini aşmaktan 5 ay,çarptığı yaralının başında beklemeden olay yerinden ayrılmasından 12 ay olmak üzere toplamda 17 ay hapis cezasına, profesyonel sporcu olmasından dolayı cezasının 7 ay’a indirilmesine ve tutuksuz yargılanıp her ay için 30.000 euro tazminat ödemesine karar verilmiştir.” Tutuksuz yargılanma kararının ardından Tito ile birlikte Nou Camp’a geri döndüm, ancak başkan ve disiplin kurulu bu sefer gerçekten çok sinirliydiler. Başkan yanıma geldi ve yeni bir toplantıya çağırdı beni hemen arkasından da İniesta yanıma geldi serbest kalacağını biliyordum. Böyle çok daha iyi oldu dedi bir şey söylemeden disiplin kuruluna gittim ve ifademi verdim. ”Kulübümüz futbolcularından “yanardağı söndüren itfaiyeci” ‘nin 2015 yılına kadar olan sözleşmesini, kendisine sözleşmede yazdığı gibi 800.000 euro tazminat ile sonlandırmış bulunuyoruz.” cevabını aldım başkan yardımcısı muhasebeden paranı alabilirsin dedi. O an gözümden bir damla yaş düştü odadan çıktım, İniesta ve Messi yanıma geldi arkasından Daniel Alves ve David Villa. Olayı aynen anlattım ve Türkiye’ye geri döneceğimi futbol kariyerimi bitirdiğimi söyledim. İniesta ve Messi birbirlerine baktılar sonra ikisi de odaya girdi. İtfaiyeci yoksa bizde ayrılıyoruz takımdan dediler, ben kapının önünden seslerini duymuştum. Villa’da yanımdaydı oda çok şaşırdı ve oda gaza gelip girdi tabii Alves durur mu oda daldı içeriye başkan futbolcuları sakinleştirmeye çalışıyordu. Ben kapının önünde dikilmeyi bırakıp garaja arabama doğru gittim tam arabamın alarmını kapatacaktım ki Carlos arkamdan bağırdı ” o araba sana ait değil artık ” iyi amına koyayım buna mı kaldım” diyip garajdan çıktım stadın önünde taksi beklemeye başladım muhasebeden paramı da almadım. O sırada telefonuma mesaj geldi “xxxxxx925 numaralı hesabınıza 800.000 Euro nakit para yatırılmıştır.” sonra İniesta, Alves, Villa ve Messide benim yanıma gelip sözleşmelerini sonlandırdıklarını söylediler. Hatta Messi, Alexis Sanchez’i ve Pedro’yuda arayıp onlara da takımdan ayrılmasını söyledi. Araları çok iyi olduğu için ikisi de kabul etti. Ben bu sırada yapmasaydınız keşke dönün kulübünüze diyordum. Daha sonra İniesta, olur mu olum öyle şey Barcelona bitti bundan sonra takımda adam kalmadı falan gibisinden bir şeyler söyledi. Alves’te Abidal’ı aradı. Abidal, Mercedes marka minibüsü ile birlikte stadın önüne geldi selamlaşıp atladık minibüse. Havaalanına gittik, Messi Arjantin’e, ben İniesta’yla birlikte Türkiye’ye, Alves Brezilya’ya dönmek için biletlerini aldılar. Pedro ve Sanchez ise Villareal ile anlaştılar, David Villa’nın tavsiyesi etkili oldu tabi bunda ama transfer sezonunda olmadığımız için devre arasını beklemek zorundaydılar. Bu 3 forvet ise Dubai’ye gidip tatil yapmaya karar verdiler. İniesta’yla uçağımıza bindik istikamet İstanbul. İstanbul’a iniş yaptık kafamızda kapşonlar kimse tanımasın diye falan hemen babamı aradım, babamın evine gittik babam bize çay ısmarladı ve televizyonu açtı. Rıdvan Dilmen NTV Spor’da konuşuyordu. Altta geçen yazı ise “FC Barcelona iflasını borsaya bildirdi.ayrıntılar birazdan ntvspor’da”. Rahmetli Puyol’dan geriye kalan ise bir tek gazete küpürü kaldı:http://imgim.com/f072420cec39406baba86914b084cabf0.jpg.

Barcelona Maceram 19 / +18

Tito beni görünce şaşırdı kovmadılar mı seni dedi. Bende artık temizlikçiyim diye espri yaptım bütün takımın neşesi yerine geldi Tito sana bi ev ayarlayalım artık sabah oradan alırız seni idmanlara falan burada olmaz artık böyle dedi. Evet hocam aklımdaydı zaten dedim soyunma odasından eşyalarımı topluyorum eve çıkacam ya artık eğildim kramponu almaya o sırada Daniel Alves piçi pandik atıp ahahahha diye güldü. Lan gay siktir git dedim tamam lan kızma diye gitti şerefsiz neyse odamdan da aldım eşyaları yanımda Carlos bavulları taşıyo arabaya yükledik. Tito geldi yanında genç bir arkadaşla arabayı bu çocuk kullansın dedi bana tamamdır dedim bindim arkaya benim arabayı sürüyo genç. Yeni evim dublex küçük bahçeli stada yakın şirin bir yerdi. İçi dayalı döşeliydi gençte bana evi gezdiriyordu, 50 euro bahşişi verip gönderdim ve yeni eşyalarım yerleştirip doğruca yatağa gidip uyudum. Bundan sonra disiplinli olacaktım amk Shakira’da kariyerimi sikecek galiba en iyisi ondanda ayrılayım falan diye düşünerek uykuya daldım. Sabah kalktım televizyondaki haberleri izlerken kahvaltımı yapıyım dedim açtım tv yi kahvaltılıklardan atıştırıyorum birde ne göreyim, Puyol kalp krizinden ölmüştü. Hassiktir lan olamaz böyle bir şey dedim. Hemen Nou Camp’a doğru gitmek için arabaya bindim. Çok hızlı sürüyorum ama öyle böyle değil, karşıma yaşlı bir teyze çıktı frene bastım ama 80 le gidiyorum duramadım tabi teyzeye çarptım. Arabadan indim teyzenin yanına gittim yaşıyordu etrafıma baktım kestirme yolda gidecem diye ıssız sokaklara giriyordum. Bazen zaten sabahın erken saatleri sokakta kimsede yoktu. İniestayı aradım bulunduğum yere ambulans göndermesini ama ankesörlü telefonu kullanması gerektiğini tembihleyip teyzeyi orada bırakıp yoluma devam ettim. Vicdanım sızladı tabi, sonradan biraz ama aklımda Puyol var hala, Nou Camp’a geldim ilk gözüme çarpan Messi oldu, kolunda siyah bir bant vardı başı öne eğik yürüyordu. Beni görünce göz yaşlarını saklayıp silmeye falan çalıştı. Messi’yi ilk kez ağlarken gördüm o zaman bana söylediği sözcükler aynen şöyleydi “abi dün puyolla geziyorduk bana şampiyonlar liginde şampiyon olup emekli olmak istediğini söyledi bu sezon o kupayı alamazsak ben rahat uyuyamam”. Alırız be olum Barcelona’yız lan biz diyip bağırıma bastım Messi’yi daha sonra içeriye girdim. İniesta içeride beni bekliyormuş zaten, gel kardeşim bak sana ne gösterecem dedi. Hayırdır falan şaşırdım geçti laptopun başına twittera girdim Piquen’in hesabı gösterdi ve Pique’nin attığı tweeti eliyle işaret etti “Puyol abimi ve Barcelona’daki günlerimi çok özlüyorum şampiyonlar liginde deplesmana giderken ki resmimiz http://imgim.com/puyol-pique.jpg ”. İniesta’ya döndüm ve şaşkın bir ifade ile baktım ,o sırada Tito yanımıza geldi, hadi beyler böyle bi zamanda twitter’da takılmak size hiç yakışmıyor diye bizi oradan kaldırdı ve otobüse doğru yol aldık. Cenaze için Puyol abimin doğum yeri la pobla de segur’a gidiyoruz. Takım olarak ilk deplasman otobüsüne bu şekilde binmem bana çok koydu otobüste İniesta’nın yanına oturdum bana ambulans olayını sordu kendisine kendimden çok güvendiğim için anlattım o kadına nolmuş takip edelim belli etmeden dedi.

Barcelona Maceram 18 / +18

Neyse beyler Shakira’yla bi mekanda kahve içiyoruz. Ama kahvelerin fiyatları 50-70 euro civarlarında, Shakira’nın tavsiyesiyle gittik burası çok pahalı değil mi sence dedim. Hayır neden paran mı yok falan dedi. Paramız varda enayi değiliz herhalde kalk dedim. Götürdüm sempatik 1 euro kahve içebileceğimiz bi mekana oturduk hayranlarımız sürekli bizi izliyorlar, imza falan istiyorlar amına koyim bi muhabbet edemiyoruz rahatça. Shakira kalkalım artık ya çok baydı burası sürekli gözler üzerimizde falan dedi. Harbiden de ünlü olmadan önce düşünün beyler çok zor amına koyim bakın Barcelona’da görürseniz beni gelmeyin yanıma imza için ha harbi yeter lan. Neyse kalktık masadan çıkışta suratımıza patlayan flaşlardan kafayı bulup dans edecektim neredeyse amk. Bindik arabaya Shakira evini tarif etti, ilk kez gidiyorum amk evine neyse geldik evinin önüne hadi bakalım görüşürüz dedim. Gel kahve yapıyım sana rahatça içemedik bir türlü dedi iyi tamam dedim. Girdim Shakira’nın villasına. Koltuklar deriden ve aşırı rahattı, oturdum kalkasım gelmedi resmen. Eee ne içersin dedi, kahve içicez işte dedim. Ne kahvesi ya bekle ben sana bi viski getiriyim dedi gitti mutfağa ev çok güzel döşenmiş lan dedim bende stadda odada kalacağıma ev tutayım bir tane diye içimden geçirirken Shakira geldi. Elindeki viskileri gösterip gülümsedi sen buna fondip atabilir misin falan dedi. Tabi lan bu ne bunlar su bizim için falan diye diye 5-6 bardak fondipledim. Sabah uyandığımda yatakdaydım ve üstümde hiçbir şey yoktu. hassiktir noluyo lan falan başım çatlıyo bu sırada telefonumu çıkardım cüzdanda o sırada gözüme bir not ilişti “bebeğim harikaydın klip çekimleri için erkenden gitmek zorundaydım. seni seviyorum” olanları hatırlamaya çalıştım ve sanırım Shakira’yla yatmıştım. Bakın beyler sanırım diyorum ben bile inanamadım kendime notu cebime atıp telefona tekrar baktım bir ton mesaj ve cevapsız arama vardı. Hepside kulüpten oyunculardan Tito’dan falan nerdesin gerizekalı otobüs kalkıyor falan diye 1 saat önce atılmış mesajlar. Hemen aradım İniestayı naptın olum sen yaa otobüsteyiz çıktık yola 10 dakika önce hoca seni mecburen kafileye almadı bu maçta yedeksin dedi. Acayip moralim bozulmuştu amına koyayım 2 haftadır gidemiyorum deplesmanlara çokta özeniyorum biniyorlar otobüse maç yapıp dönüyorlar falan hemde Sevilla’yı görmeyi istiyordum. Neyse geri döndüm kulübe başkan beni yanına çağırdı sözleşmeni iptal ediyorum senden adam olmayacak belli dedi. Şok olmuştum nasıl yani özür dilerim, sadece idmandan çıktığımda yorgundum çok uyumuşum uyanamadım falan diye yalvardım yakardım bilmiyorum disiplin kurulunu toplayacağım çok zor takımda kalman dedi. İniesta’yı arıyorum telefonu kapalı, Puyol’u arıyorum yok telefonu kapalı sonrada çaktım maç öncesi telefonları kullanmak yasaktı amına koyim. Gittim u-18 takımının idmanı vardı izin aldım bende u-20′nin idmanına girdim. Elemanlar çok çömezler aralarında var bir iki tane geleceği olan ama diğerleri boş neyse kolay ve sıkıcı bir idmandı sonuçta bunlar daha tohum amk bir triplere girmişler anlamadım. Bizim Messi’de yok o tripler neyse zaten başım belada hiç bulaşmayım kimseye dedim idmanı sakince bitirdim duşumu alıp odama çekildim sözlükte takılmaya başladım telefonum çaldı arayan Shakira. Canım çok özür dilerim falan demeye başladı. Hayırdır noldu falan dedim benim yüzümden maça gidememişsin takımdan atılma ihtimalin varmış falan diye söyledi, nerden biliyosun sen dedim bütün haberlerde sen varsın gerçekten özür dilerim istersen ilişkimiz bitsin dedi. Hayır ben halimden memnunum dedim. Seni seviyorum diyip telefonu kapattı. O sırada stadyumda temizlik işleriyle uğraşan Carlos abi geldi yanıma seni çağırıyorlar falan diye gittim. stadta daha önce hiç girmediğim bir odaya amına koyim kapıyı çaldım girdim içeride takım elbiseli bi ton adam uzun bi masaya oturmuşlar buyrun mr.itfaiyeci dediler. Benim için ayırdıkları sandalyeye oturup suyumdan bi yudum içtim malum konumuz sizin disiplinsizliğiniz biliyorsunuz savunmanızı öğrenmek istiyoruz dedi. Söze başladım sadece 10 dakika geç uyandım inanın kasten yapılmış birşey değildi derken dışarıdan sesler geliyordu. Başkan ne oluyor orada dedi takım elbiseli birisi masadan kalkıp camdan baktı, taraftarlar buraya gelmiş slogan atıyorlar mr.itfaiyeci adına dedi. O an öyle bir sevinmiştim ki bu taraftar bunu hak etmiyor takımda kalıp onları mutlu etmek istiyorum dedim. Herkes birbirine bakıştı falan sözleşmeyi devam ettirme kararını verdiler hemen Nou Camp’ın önüne çıkıp taraftarlarla selamlaşıp tokalaştım hepsinin formasını imzaladım ellerim ağrıdı imzalamaktan. Stada geri döndüm bi baktım maç çoktan başlamış dakika 27 bizimkiler 2-0 geride aklını sikeyim Tito alacaktın işte beni şu Fabregas’ın sıçışlarına bak diye diye maçı izledim. Maç 4-3 bitti yenildik amına koyim geçtim bilgisayarın başına twitterda kanoute’nin “@fcbarcelona abartılcak bir takım değil çok rahat bir galibiyetti” diye attığı tweet’i gördüm. Bizim temizlikçi Carlos’a 30 euro bahşişi verdim bu adamın numarasını bul bana dedim. Carlos çok paragöz adamdır beyler, parayla adamı yatağa da atarım ama pek tercihim değil Daniel Alves’le yatıyorlarmış ara sıra duyuyorum falan neyse Carlos getirdi numarayı bana. Aradım bizim Kanoute’yi tweeti sil falan diye düzgünce ricada bulundum adam bana sen müslüman mısın dedi. Ne alaka falan şaşırdım çok alaka diyip kapattı telefonu sanırım bi gerizekalılık var bu adamda beyler. İniestayı aradım geçmiş olsun abi yenilmenizi beklemiyordum diye. Ulan adam sinir küpüne dönmüş maç kaybedince gerizekalı senin yüzünden kaybetttik falan bi ton saydırdı bana. İniestayı hiç böyle görmemiştim lan, neyse otobüs indi İniesta yanıma geldi kanka sinirliydim ya ama bak bi daha böyle yapma cidden takımın dengesini bozuyosun falan dedi.

Barcelona Maceram 17 / +18

Hemen beni son bıraktığın kuaföre gel- Shakira” mesajı gördüm ve son sürat oraya doğru gittim. Bi iki kere yanlış yola sapıp geri döndüm ama yolları artık biliyordum. Az çok kuaförün önünde durdum indim arabadan oradan suratı gözükmeyen kapşonlu biri yanıma geldi. Kapşonunu çıkarttı ve bana okkalı bir tokat attı. Tokatı atan babamdı, sana bu kızın peşini bırak demedim mi falan bişeyler söylemeye başladı. Zor durumda sandım o yüzden geldim falan bahane söylüyorum ama yok adam inanmıyor babama yakalanmam değilde mesajın Shakira’dan gelmemiş olması beni daha çok üzdü. Babamla tartışırken Tito aradı gel görüşmemiz lazım diye. Geliyorum 10 dakikaya dedim babamı arabaya bindirip Nou Camp’a gittim babamı odasına çıkarttım, Tito’nun yanına gittim. Puyol’a neden yemek götürüyorsun olum, arkadaşına zarar veriyorsun, manyak mısın sen falan dedi. Nerden biliyosunuz hocam diye sormadan monitörü gösterdi bana, meğersem Puyol’un bahçesine gizli kamera yerleştirmişler. Amına koyim vay be lan dedim demek ki büyük kulüpler böyle işlerle büyüyolar falan diye aklımdan geçirdim. Puyol’un kilo problemi var, bide sen köstek çıkma zaten yarın transfer için son gün hala adam eksiğimiz var yapma böyle dedi. Özür diledim odama çekildim. Diğer gün sabah erkenden odamdan çıktım, soyunma odasından ayakkabılarımı almak için uykulu uykulu gidiyorum. Soyunma odasının kapısını açtım, birde ne göreyim Messi 31 çekiyordu hemen şortunu çekti. Abi kimseye bahsetme falan cart curt diyo, yok rahat olda ne ayaksın olum dedim. Benimki evden kovdu beni biraz tartıştık benimde canım sıkıldıydı sabah erken herkes uyuyodu işte o yüzden şey ettim falan filan dedi. İyi kanka ben ayakkabılarımı alıp çıkıcam dedim. Oda yok yok bende geleyim bekle falan dedi. Yok yok sen devam et falan dedim ama tabi adamda kafa mı kalır yakalanınca oda geldi benle gittik sahada beraber paslaşıyoruz, orta açıyoruz birbirimize çalım falan deniyoruz 2 kişi kanka ben yoruldum zaten idman var fazla yorulma Tito kızar falan dedim. Gittim soyunma odasına duş aldım çıktım odama doğru giderken koridorda İniesta gel aşağıda toplanıyoruz dedi üstümü giyip indim aşağıya. Yeni kalecimiz Julio Cesar ve stoperimiz ise Chiellini olacaktır beyler. Haberiniz olsun falan filan dedi ben şaşırdım tabi amına koyim ne ayak böyle para sıkıntısı var bu transferlere milyonlar falan. Gittim Tito’nun yanına kapıyı çaldım durumu sordum Messi bu sezon ücretsiz oynamayı kabul etmiş, vay be lan dedim neden kabul etti acaba diye düşünürken Messi’nin 31 çekerken yakalanması aklıma geldi. Acaba şantaj yaptığımdan mı korkmuştu lan gittim Messi’nin yanına. Lan piçoz sen bizi şantajcımı sandın da gidip yakalanınca benim dediğim gibi maaşını bağışlıyosun dedim. Oda abi manyak mısın 10 dakikada transfer mi olur ben dün yaptım onu hanım beni o yüzden kovdu zaten evden dedi. Hanımı boşver lan bugün bendensin dedim aradım bizim metreslerden 3 tane gönderdim soyunma odasına. (Messi 2 gündür soyunma odasında uyuyor) . Neyse sözlükte takılıyorum odamda bi baktım stadyum inliyor lan Messi sahada olduğun kadar yataktada hızlısın be çakal diyip kendi kendime amaçsızca güldüm. 2 gün sonra Sevilla ile maç vardı, yarında haftanın son idmanı var sonra ver elini Sevilla. Sabah bok var gibi 6 da uyandırdılar neymiş efendim sabah yapılan idman daha verimliymiş yarrak kürek bişeyler sıçtılar. Söve söve indim soyunma odasına ayakkabıları falan giyiyorum Daniel Alves’de ılıklık olduğu için yüzde 70 soyunma odasındayken çadırı diker bize sallar şerefsiz. Neyse çıktık idmana hız ağırlıklı çalışıyoruz babamda kenarda izliyor beni. İdmandan çıktım soyunma odasına gidiyorum, İniestayla muhabbet ede ede babam geldi yanıma oğlum ben Türkiye’ye geri dönüyorum dedi. Üzülmüş gibi yaptım ama halbuki sevindim bana yük oluyodu adam zaten iflasta etti. Hayatımı sikiyodu Barcelona’ya transfer olmasaydım neyse babamı aldım bindirdim benim bmw ye havaalanına doğru sürüyorum. Shakira hakkında sorular soruyor bana sürekli birkaç gündürde görmüyorum kızı kesin veriyo birilerine amk kaşarı. Neyse babamın uçağını bekledik biraz birkaç işlemde falan yardım edip babamı paketledim. Arabaya doğru gitmeye çalışıyorum, ama sürekli birisi gelip resim falan çekiniyor benimle amına kodumun ergenleri facebook’a atıp “eheheheh kankimle takılıyoz ya .d” yazıp kızlara hava atacak biliyorum ama mecbur kırmayıp resimleri çekine çekine arabaya gittim. Shakira’yı aradım nasılsın görüşmeyeli bişeyler içelim mi dedim. Olur tabi ki aramıyosun hiç ayıp oluyo falan dedi. Türk kızı gibi trip atıyo amına koyim öyle popüler havalarına bakmayın siz onun.

Barcelona Maceram 16 / +18

Takımları ayırdı işte bizim tayfada sadece Puyol karşıdaydı, onun dışında bizim tayfa tamdı. Karşıdaki tayfadan da Valdes bizim kaledeydi, zaten kaleci yok başka amk. Pique antreman maçı sırasında sürekli sert müdahalelerde bulunuyor falan olum adam gibi oyna amına koyucam bak dedim. Sadece Pique’nin duyacagı şekilde, Pique bana bi tane koydu çimlerle öpüşmeye başladım. Amına koyim ne ağır eli varmış. Hemen takım toplandı, Messi yanıma geldi. Abi iyi misin falan diyo, iyiyim sağol falan diyorum. Tito Pique’ye tekme falan atıyo şerefsiz siktir git lan atıldın takımdan diyor. Bizim çocuklar zor tutuyo Tito’yu Pique takımdan atılmasıyla birlikte Valdes geldi. Pique yoksa bende yokum dedi. Titoda sikime kadar yolun var dedi. Sanchez ve Pinto’da bizde yokuz size hakaret davası açacaz falan filan diyip sahadan ayrıldılar. Tito antreman bitmiştir, dağılabilirsiniz dedi. İniesta yanıma geldi hepsinden kurtulduk iyi oldu kardeşim dedi. Duş aldıktan sonra odada tam bilgisayarı açtım, İniesta geldi. Gel kardeşim bak ne gösterecem dedi gittim baktım Pique ve tayfası bavulları almış kulüpten ayrılıyorlar. Arabaya falan bindiler, İniesta bundan sonra rahatız bunlar giderler Villareal’e falan filan veya başka liglere dağılırlar dedi. Aynen abi dedim, odama geri döndüm. Masanın üstünde telefonu elime aldım mesajlara bakıyorum. Numarımı bulan hayranlar ve sapıklık yapan piçlerin arasında Shakira’nın mesajını gördüm. ”Sayende Pique’nin nasıl bir şerefsiz olduğunu öğrenmiş oldum, teşekkür ederim” inanılmaz mutluydum odadan çıktım. İniesta’ya mesajı gösterdim. Vay be sen bu kadını seviyosun cidden lan falan dedi. Tabi abi ya bizde öyle dedim. Akşam haberlerde gündem tamamen bizim takımda yaşananlardı. Sanırım kulüp büyük bir hisse kaybetmiş Tito çok düşünceli bi şekilde Nou Camp çimlerinde geziyordu. Yanına gittim hocam hayırdır düşüncelisiniz dedim. Yeni bi kaleciye ihtiyacımız var onu düşünüyorum, birde defansa takviye lazım dedi. Koskoca Barcelona hocam herkes gelmek için can atar dedim. Hoca derin bir of çektikten sonra kulübün mali sıkıntıları olduğundan bahsetmeye başladı. Hocam bi ton kupa alıyorsunuz o paralar nereye gidiyor falan dedim. Sen Messi’nin maaşı ne kadar sırf onu duysan şok olursun neyse hadi geç sen odana beni yalnız bırak dedi. Gittim Messi’yi aradım, Messi neredesin buluşalım kardeşim diye. Tamam abi buluşalım bizim stadın ilerisindeki kahveciye gel dedi. Garajdan arabayı alıp kahveciye gidip oturdum. Messi 10 dakika sonra geldi, nerdesin lan cüce ağaç oldum burda falan dedim. Abi cüce deme lütfen ya falan dedi. Tamam tamam geç otur dedim. Hayırdır abi ne oldu dedi beni evine götürsene lan bi misafir et abini hiç çağırmıyon falan dedim. Gittik Messi’nin villaya doğru villayı gezdirdi bana sonra Messi’ye hiç bir eksik var mı evinde dedim. Hayır yok abi hayırdır dedi. Oğlum Barcelona batıyor çok hisse kaybetti maaşında indirime git dedim abi bilmiyorum ki ya bilmem ne cart curt etmeye başladı. Sonra etkileyici bi konuşma yaptım, lan olum biraz adam ol. Bu kulüpte yetiştin burada büyüdün sen Barcelona’nın çocuğusun bu kulüp sana emek verdi, seni adam etti lan cüce olarak kalırdın. Bak şimdi Messi oldun falan nutuk çektim çıktım Messi’nin evinden, sonra düşündüm lan benim niye evim yok amına koyim gittim bankadan maaşı çektim bi tane emlakçıya gittim. Emlakçı ise koyu Real Madrid taraftarı çıktı. Her neyse girdim emlakçıya, bana 10 saniye tip tip baktı merhaba falan dedim. Baktım adam hala madrid hala madrid diyor bana, manyak mısın nesin ya dedim. Emlakçıdan koşarak uzaklaştım arabama bindim, o sırada Puyol aradı kanka yardımına ihtiyacım var lütfen aramızda kalsın ama dedi ne oldu lan dedim. Abi bana bi tane hamburger alıp getir gözünü seveyim Tito yasakladı yemezsem duramam falan cart curt dedi. Kanka sağlığına zarar profesyonel futbolcusun falan dedim. Ama yok adam illa yiyecek hamburgeri gittim burgerciye indim arabadan arabayı kitledim. Burgerciye doğru gidiyorum. İçeriye girdim kimse yok mu dedim bi saniye geliyorum diye ses geldi. Sonra içeriden Barcelona formalı bıyıklı bi adam çıktı beni görünce elindeki tepsiyi yere düşürdü. inanamıyorum bu sen misin lütfen formayı imzala diyip formayı çıkarttı. Baktım arkasında benim 31 numaralı ismimin yazdığı forma hem formayı imzaladım. hemde 8 liraya aldığım hamburgerin yanına 300 lira bahşiş bırakıp Puyol’un evine doğru yola koyuldum. Puyolun evine gittim, Puyol çok yürekli adamdır beyler, mütevazi bi evi vardı girdim kapıyı çaldım, açtı kapıyı saçlar antremandaki gibi ıslaktı hayırdır kanka dedim duştan çıktıydım harbi getirdin mi lan bakıyım dedi. Aldı elimden poşeti tabi lan sen istersinde getirmez miyim olum dedim. Eyvallah kanka borcum ne kadar dedi. manyak mısın olum beni kapıcımı zannettin lan dedim. Güldü geç içeri kardeşim oturalım ne içersin benim kendi hazırladığım bi koktely var veriyim sana gel içelim hemde vitaminli baya dedi. İçtim ondan Puyol köpeğim oldu amına koyim bi hamburgeri getirdim diye. Neyse kardeşim ben stada gidiyorum kendine iyi bak dedim ,çıktım arabaya bindim tam kontağı çalıştıracağım mesaj geldi.

Barcelona Maceram 15 / +18

4vs4 kavga ediyoruz soyunma odasında Puyol olmasaydı çok fena sikerlerdi bizi ama Puyol bizim tayfadandı allahtan fazla hasar almadan içeriye güvenlikler girdi. Ayırdılar bizi, odalarımıza çekildik. İniestanın burnu falan kırılmıştı benimde kaşım yarık falan hayatımda hiç böyle kavga etmemiştim. İniesta bana sakın Titoya pişman olmadığını falan söyleme. Ya o 4ü gider takımdan yada biz dedi. Odada oturuyorum yanımda hemşire bana pansuman falan yapıyordu. O sırada kapıya tanımadığım bi eleman geldi hoca seni çağırıyor dedi. Gittim odaya girdim odada Valdes, Pique, Sanchez, İniesta, Puyol falan vardı. Hepsinin başı öne eğik ellerini birleştirmiş bekliyorlardı. Bende İniesta’nın yanına gittim. Geç bakalım mr.itfaiyeci dedi. 10 saniye sonrada Pinto ve Abidal odaya girdiler. Tito ayağa kalktı ve biri bana olanları açıklasın hemen dedi. İniesta olanı biteni aynen anlattı, tabi benim Shakira’yı sevdiğimi falan söylemedi. Tito biraz düşündü, sonra kararını açıkladı hepiniz takımda kalıyorsunuz ve barışıyorsunuz her birinize 200.000 euro ceza kesilecek. Ayrıca Pique sende Shakira ile ilişkini kesiyorsun yoksa sezon sonu sözleşmeni yenilemeyeceğiz dedi. Pique denen piç Shakira’yı sevmediği için bu sözleri hazmetti tabiikide, benim keyfim acayip iyiydi. Hatta neredeyse hiç para harcamadığım için İniesta’nın cezasınıda ben ödemek istediğimi söyledim. Herkes şaşırmıştı İniesta olmaz kardeşim öyle şey gerek yok dedi. Olmaz abi zaten benim yüzünden sende kaynadın boşver dedim. Neyse beyler odama gittim, twittera bakıyorum sonrada sözlüğe girerim diye tasarladım kafamda twitterda trend topiclere bir baktım, Shakira’ yla aramızda geçenler ve soyunma odasındaki kavga vardı. Lan oha kavgayı nasıl duymuşlar diye düşünürken güvenliklerin sızdırmış olacağı aklıma geldi. O sırada telefonum çaldı açtım ilk başta tanıyamadım ama arayan Felipe Melo’ydu. Naber nasılsın falan konuşuyoruz Melo’yla işte bana moral veriyor, bende Riera piçine daldıydım siktir et bişey olmaz falan anlatıyor. Ama çok sıkıldım amk abi kapatmam lazım hoca geldi dedim kapattım telefonu. Odamdan indim antreman vardı soyunma odasında hazırlanıyorum. Bizim 4lü tayfa Pique’nin tayfa sürekli birbirimize bakıyoruz. Pis pis çıktık antremana serbest antreman maç yapaacaksınız dedi.

Barcelona Maceram 14 / +18

Osasuna deplasmanına gidecez çocuklar, otobüs 10 dakika sonra geliyor. İsmini okuduğum kişiler çantasını hazırlasınlar dedi, isimleri okumaya başladı ben yoktum. Her neyse hocam ben burada antremanlara devam eder haftaya toparlarım dedim. İyi olur dedi, odama doğru gittim. Bu sırada takımda hazırlanıyordu bende otobüsün yanında İniesta’yı bekliyorum vedalaşmak ve başarı dilemek için. Odamdan çıkarken aceleyle çıkmıştım otobüsü kaçırmayın İniesta’nın yanına gidiyim bi görüneyim diye. O sırada Shakira’da oradaydı. Oda Pique için ordaymış üstüm başım kötüydü ya pardon aceleyle şey ettim ben dedim. Yoo benim için üstündeki kıyafetlerden çok içindeki önemlidir dedi. Ne tesadüf bende öyle düşünüyorum dedim, o sırada takım kafilesi gözüktü İniesta yanıma geldi sakın yanlış bişey yapma koçum kendine dikkat et dedi. Tamamdır abi iyi yolculuklar maçı izliyecem gol atarsın benim için bi tane dedim gülümsedi bakalım kısmet dedi otobüse bindi. El salladım bizim takıma hadi beyler başarılar dedim Messi yanıma geldi abi haftaya ne yap et gir ilk 11′e pas atman lazım bak dedi tamam dostum hadi bakalım görüşürüz dedim otobüs yola çıktı. Bende Nou Camp’ın önündeyim arkamı bi döndüm Shakira ve benden başka takımdan kimse yok birkaç taraftar yanımıza gelip imza alıp resim falan çektirmek istediler. Taraftarlar dağıldıktan sonra Shakira bana döndü ve taksi çağırmamı istedi. Hayırdır nereye gidiyosun dedim. Kuaföre gideceğim ya dedi. Bende ne taksisi saçmalama gel benimle dedim garaja gittik beraber, Shakira’nın kapısını açtım geç otur diye bak dikkatli ol kimse görmesin yanlış anlaşılır falan dedi. Tamam merak etme ya arabanın camları filmli içerisi gözükmüyo zaten dedim. İyi tamam dedi bindi arabaya garajdan çıktım kuaförün yerini sordum tarif ediyordu falan muhabbette çok iyi gidiyo, kliplerinden bahsediyor bana o sırada Ahmet abi aradı kız hazır ne zaman gelirsin dedi abi şuan müsait değilim dedim kapattım telefonu. Shakira’yı kuaföre bıraktıktan sonra, Nou Camp’a geri döndüm. Tam odama girdim telefon çaldı yine arayan İniesta’ydı koçum nasılsın biz vardık maçta yokluğunu hissedeceğiz gibime geliyor falan dedi. Sağolasın abi iyiyiz, sağ salim gitmenize sevindim dedim. Tam o sırada kapı çaldı, kapıda Ahmet abi vardı İniestaya abi kapatmam lazım kendine iyi bak dedim. Sonra Ahmet abiye döndüm, müsait misin kardeşim dedi. Evet abi dedim kızı çağırıyorum o zaman dedi. Tamam abi gelsin dedim sözlükte takılmaya başladım. 40 dakika sonra metresim geldi odaya bi güzel seviştik. Shakira’yı hayal ederek o orospuyla seviştim. Sonra 200 euro bahşiş verip gönderdim. Odadan çıkıp kantine indim adamdan tost istedim, Titoyu arayıp sordu tost istiyor verelim mi diye. Öyle disiplinli bi yer yani neyse Tito verin bişey olmaz dedi. Aldım tostu karnımı doyurdum kas çalışmaya gittim. O sırada koridorda bi anda ta tamm diye bi ses duydum kalbime iniyordu amk. Bi baktım shakira karşımda saçım nasıl olmuş dedi. Biraz rengini açmıştı sanırsam çok dikkat etmediydim, çok iyi bi tercih olmuş dedim. Teşekkür ederim ha bu arada sana telefon numaramı veriyim bi saniye dedi çantasından kartını çıkardı verdi. Eee şimdi napıcaksın dedi, fitness salonuna gidip kas çalışıcam biraz dedim. Tamam o zaman kolay gelsin bende işlerimi halledeyim dedi. Kapıya kadar uğurladım el sallayıp, taksiye bindi arkamı bir döndüm Ahmet abi karşımda. Takımın deplasmana gitmesini fırsat bilip, Shakira’yla ilgilenmen çok yanlış yapma böyle olum kendine gel dedi. Bende abi napayım bişeyler sordu, yardımcı oldum sende çok taktın kafana benden çok düşünüyosun valla ha Shakira yengem benim dedim. İyi bakalım git çalış biraz dedi. Tamam dedim gittim fitness salonuna sonrada duş aldım ve maçı izlemek için odama çıktım. Bizim takım çok piç olmuş, resmen adamlarla taşak geçe geçe oynuyorlar. Ben Osasuna yerine sinir oldum resmen ulan ayıptır, iyi ki bi pas atmayı öğrenmişler oyuncak ettiler adamları. 4-0 bitti maç İniesta abim gol atamadı ama Messi’ye 2 asist yaptı. Her neyse gittim yatağa uyudum. Sabah kalktım gazeteyi aldım okuyorum birde ne göreyim Shakira ile benim aşk yaşadığıma dair haberler çıkmış. Ulan Ahmet senin amına koyacam bekle sen dedim. Gazeteyi attım yere Ahmet abiyi arıyorum her yerde, yok ama hiç bi yerde telefonuma mesaj geldi açtım Ahmet abiden ”ben istifa ediyorum sana iyi şanslar, yanlış şeyler yaparsan böyle zararlı çıkarsın.” hemen aradım şerefsizi ama ulaşılamıyordu. O sırada otobüs stada geri geldi falan keyifleri yerinde, İniesta yanıma geldi kardeşim nasıl geçti falan muhabbet ediyoruz. Abidal ile Puyol’da yanımıza geldi. Gittik kantine oturduk maç hakkında falan konuşuyoruz o sırada Pique arkamdan gelip omzuma elini koydu ve gazetedeki haberi gösterdi. İnanıyo musun buna kardeşim sakin ol ya falan dedim. Küfür falan etmeye başladı, lan sen harbi çok oluyosun ha dedim gittik soyunma odasına arkamızdan Puyol, Abidal, İniesta geldi. İniesta araya giriyo olum sakin olun falan Pique bana vurmaya çalışıyor. O sırada Valdes içeri girdi. Pique’nin yanına geçti arkasından Pinto ile Sanchez girdi. İniesta abartılacak bişey yok beyler dedi. O sırada Valdes ne demek yok lan diye İniestayı ittirdi, napıyosun lan sen diye dalmaya başladım.

Barcelona Maceram 13 / +18

Çok sinirlenmiştim, alt tarafı bi kere içtik amına koyim ne demek lan ayrı çalışmak falan diye bağırdım. Ahmet abiye olum ondan değil yaran iyileşsin biraz daha sakin ol falan dedi. Ha iyi o zaman tamam dedim, giyindim kondisyon mu arttırmam gerekiyormuş bilmem neymiş her neyse Messi’ye dedim, kanka senin f50 yi giyebilir miyim. Benim ayakkabılar ağır gidiyo kondisyon antremanında falan dedim. Onlar kokuyo ama bekle bi dakika dedi getirdi. Yeni bi tane neyse giydim ayakkabıları salona doğru gidiyorum. Koridorda birde ne göreyim canlı canlı Shakira karşımda. Harika etkileyici bir şekilde elini uzattı. Merhaba mr.itfaiyeci, geçen haftaki maçta çok iyiydiniz dedi. Teşekkür ederim elimden geldiği kadar falan dedim. Ama çok çekiniyorum böyle ee takıma alışabildin mi dedi. Evet alıştım ya zaten ilk kulübüm burası dedim çok şaşırdı. Aaa inanmıyorum futbol hayatına Barcelona’da ve ilk 11 demi başladın yani dedi. Evet ne oldu ki dedim çok yeteneklisin sen yaa dedi sen daha yeteneklisin bence asıl yetenek şarkı söylemektir dedim. Gülümseyip teşekkür etti. Takım şuan nerede biliyo musun dedi. Bende ha onları bilmiyorum ben şimdi tek başıma kondisyon antremanı yapıcam dedim. Peki ben bi arıyım malum benimkine bi görünmem lazım Pique yani dedi. Ha tabi evet dedim kondisyon idmanı için salona gittim. Kondisyon idmanının yarılarında falandım acayip terledim aldım havluyu terimi siliyorum, o sırada shakira geldi. Ya bizimkileri bulamadım bari seni izliyim dedi. O an kalbim o kadar hızlı atıyordu ki kalp krizimi geçiriyorum lan acaba diye düşündüm 2-3 saniye Shakira’ya baktıktan sonra tabii ki geç otur dedim. İdman bitti Shakira çok iyiydin gerçekten formunda gözüküyorsun dedi. Birlikte koridorda yürürken Pique’ye rastladık. Shakira, Pique’ye sarıldı. Canım nerelerdesin sen ya falan diyor o sırada ben çok kötü oldum. Pique’nin hemen arkasından Puyol geldi. Kanka Osasuna’yla maç var 2 gün sonra yedeksin haberin olsun dedi. Tamam dedim itiraz etmedim sonuçta çok yanlış işler yaptım yedek kalmama saygı duyuyorum. Pique ile Shakira birlikte Pique’nin odasına gittiler kesin sevişeceklerdi, bişeyler yapmam gerekiyordu. Stadda dolaşmaya başladım, Pique ile Shakira’yı ayırmam gerekiyordu. Gözüme yangın alarmı ilişti harika bir fikirdi, Abidal’ın bana hediye ettiği zippo çakmakla stadda kamera olmayan bi yere gidip birkaç yeri yaktım. Sonrada gidip alarma bastım, stadda tek bir kimse kalmadı her yer su oldu ama bi sistem kurmuşlar stadı üstündeki borulardan su akıyor. Yangın anında sönüyor böyle neyse işte Nou Camp’ın önündeyiz falan herkes çıktı yoklama alıyolar iyi misiniz falan ambulans itfaiye falanda geldi. Shakira yanıma gelip iyisin bişeyin yok değil mi dedi. Beni boşver sen nasılsın dedim. İyiyim teşekkür ederim dedi. O sırada Ahmet abi yanıma geldi koçum gelsene bişey soracam dedi. Efendim abi noldu dedim, Shakira’yla tanışmışsın falan dedi. Yok abi ya öyle herkese sorduğu gibi bana da sordu unuttum gitti o mesele bitti artık dedim. Oda akşam sana bi kız gönderiyorum o zaman dedi bende tabii abi gönder iyi olur dedim. Olayı çakmasın diye o sırada Tito arabasıyla stadın önüne geldi, hayırdır noluyo burda falan dedi. Hocam yangın çıkmış sanırım pek bi kayıp yok ufak çaplı bişeymiş dedim. İyi güzel zeminde problem var mı dedi. Bilmiyorum dedim takımı topladı gelin hadi taktik odasına diye bizi götürdü içeriye.

Barcelona Maceram 12 / +18

Barcelona’da gecekondu olmadığı için adam anlamadı. Neyse abi ben içmeye gidiyorum, geliyo musun dedim. Oğlum manyak mısın kulübe dönecez bin arabaya dedi. Yok abi görüşürüz dedim, bindim arabaya gidiyorum telefonum çaldı arayan Ahmet abi. Tamamen doğaçlama anlatıyorum. Olum oturup bunu düşünecek halim yok, saçmalama neyse beyler konuyu bölmiyim. Devam ediyorum Ahmet abi arıyordu, açtım telefonu oğlum sen manyak mısın gerizekalı herif dön geri kulübe sözleşmende ki maddelerden haberin var mı, nerdesin söyle çabuk geliyorum dedi. Cevap vermeden kapattım telefonu, girdim bi mekana birkaç hayranımla resim çekindikten sonra garsonu çağırdım. 1000 Euro’yu verdim müşterileri gönderin dedim hepsini gönderdiler. Şimdi magazine kapak olmayalım diye mecburen öyle yaptım. Adamdan rakı istedim, anlamadı tabi ne olduğunu. Neyse beyler adını sanını bilmediğim şarap ve içkilerden getirdiler çatur çutur içiyorum. Aklımda Shakira, iyice dağıtmaya başladım. Sonrasını hatırlamıyorum gözümü açtığımda hastanedeydim. Başımda Ahmet abi vardı. Ne oluyor falan dedim. Karnımda da bir ağrı vardı, meğersem mekandan çıkarken birine laf atmışım adam beni karnımdan bıçaklamış. Olay medyaya yansımasın diye trafik kazası bahanesiyle hastaneye götürmüşler. Kulüp bu haberi saklamak için çok para harcamış vs. falan anlattı. Odaya İniesta girdi, iyi misin falan arkasından Puyol falanda geldi. Puyol hoca sana çok kızgın hemen toparlan kendini affettir dedi. Sağolun beyler merak etmeyin dedim. 5-10 dakika sonra doktor geldi 3 gün misafirimizsin bıçak kritik bi noktaya saplanmamış çok şanslısın dedi. 3 gün boyunca hastanede can sıkıntısından patladım. Ahmet abi çakallığını yapmıştı. Sadece haber kanalları vardı, televizyonda müzik kanallarından Shakira’yı izlemek istiyordum ama yoktu işte. 2. günde gayet iyi hissediyordum kendimi, doktoru çağırdım ben iyiyim gitmek istiyorum dedim. İbne kabul etmedi, sabaha gidersin dedi. Aradım İniesta’yı kanka sabah beni almaya gel, hem kahvaltıyı beraber yaparız diye tamam 9 da hazır ol gelirim ben dedi. Haber izleyip gazetelerimi okuduktan sonra hastanedeki son günümüde bitirdim ve uyudum. Sabah kalktım hazırlandım, İniesta’yı beklemeye koyuldum. Dediği gibi tam 9 da geldi bindik arabaya, elit bi mekana gidip kahvaltılık bişeyler aldık. İniesta olum sen harbi çok yanlış işler yapıyosun, Tito sana o kadar çok güvendi ki takımın direği Xavi’yi hiç düşünmeden sattı. Sen gidip sarhoş olup ona buna sataşıyosun, hemde takım arkadaşının sevgilisini istiyosun. Bu böyle olmaz bak koçum bende seni bi yere kadar koruyabilirim anlıyormusun? dedi. Doğru diyosun abi, Tito bana çok güveniyor dedim. Sonrada İniesta artık pek güvendiğini zannetmiyorum git özür dile bişeyler yap, güvenini tekrar kazanman çok zor olacak dua et Pique duymasın Shakira’yı sevdiğini falan diye anlattı bana. Tamamdır abi hallederiz dedim, bindik arabaya İniesta’yla Nou Camp’a doğru gidiyoruz. İniesta’yla garaja bıraktık arabayı, benim arabayıda gördüm. Abi bu buraya nasıl geldi diye sordum bizim çocuklar mekandan alıp getirmişlerdi dedi. Odama doğru gidiyorum, o sırada babam çıktı karşıma lan köpek gel buraya dedi. Ne diyosun baba gelir gelmez dedim, odaya çekti beni bana bak o Pique’nin sevgilisi Shakira mıdır nedir onu unut harbiden hakkımı helal etmem sana bak dedi. Tamam baba unuttum bitti gitti git yat idmanım var benim ya dedim çıktım odadan. O sırada koridorda Tito ile karşılaştım, hocam ben çok özür dilerim bir daha tekrarlanmayacak dedim. Bunu sonra konuşuruz git soyunma odasına idmana hazırlan dedi. Soyunma odasına gittim içeride kimse yoktu, şaşırdım Ahmet abiyi çağırdım, hani idman vardı falan dedim sen takımdan ayrı çalışacaksın dedi.

Barcelona Maceram 11 / +18

Gittim Tito’nun yanına babamla konuştuklarımı anlattım. Oğlum manyak manyak konuşma 5 yıllık sözleşmen var bizle, baban burada kral gibi yaşar, sorun değil Türkiye’de ne var da gideceksin dedi. Hak verdim tabii ki, hayatım gayet güzeldi neyse idman vakti geldi. İdmana çıktık kafamda babamın söyledikleri falan var. Ahmet abiye sordum babam nerede diye odaya gitmiş dinleniyormuş idman sonrası duş aldım. İniesta’nın yanına gittim akıl danışmak için. İniesta ile aramız cidden çok iyi beyler, cana yakın bi adam yolda görürseniz sizinle durur 1 saat muhabbet eder öyle kafa bi adam. Hiç götüde kalkmamış halk çocuğu resmen o yüzden çok seviyorum abilik yapıyo bana. Olayları aynen anlattım, sakin ol tamam baban hangi odada dedi bilmiyorum dedim. Ahmet abiye soralım dedim gittik Ahmet abinin yanına, İniesta sen bu işi olmuş bil dedi. Telefonla aradı birini bişeyler söyledi hangi dil tam anlamadım neyse gittim fitness salonunda biraz kas çalışıyorum çıktım ordan koridorda baktım brezilyalı taş bir kadın var Ahmet abiyi çağırdım hayırdır falan diye senin babana ayarlamış İniesta dedi. Vay amına koyayım dedim, İniesta’nın kafa iyi çalışıyodu zaten. Oyun zekasıda var çakalda 30 dakika sonra baktım babam duştan çıkmış. Baba naber dedim iyidir evlat sağol Türkiye’ye dönmeyelim boşver dedi. İniesta’ya gittim, abi çok sağol karı ayarlamak aklıma hiç gelmemişti pederin gönlü hoş olunca hemen kalmayı kabul etti. Valla zeki adamsın dedim sorun değil kardeşim seninle çok iyi anlaşıcaz hem sahada hem dışarıda dedi gülümsedim odama çıktım. Açtım televizyon izliyorum açtım klip yayınlayan bi tane kanalı girdim sözlüğe takılıyorum bi baktım Shakira’nın bi klibi çıktı ama öyle böyle değil, karı acayip taş çok etkilendim bi yandan da olum kendine gel o senin yengen Pique’nin manitası saçmalama falan diyorum ama gözümü televizyondan ayıramıyorum. Ahmet abiyi çağırdım. Shakira buraya hiç geliyor mu falan sordum. Hayırdır olum ne ayaksın Pique’nin manitası o haberin yok mu falan dedi. Abi yok ondan değil hayranıydım imza almak için falan dedim. Oda ara sıra geliyor ama çok nadiren dedi. Gelirse bana haber verirsin dimi abi dedim pis pis baktı olum bak sakın yanlış bişey yapma ha dedi tamam abi ya rahat ol dedim gönderdim. Neyse beyler Shakira’ya aşık olmaya başlıyordum, kendimi çok kaptırmıştım ona. Ahmet abi o akşam bana bi karı ayarlamıştı Shakira’ya ilgi duygumu anladı kesin. Karıyı istemedim geri gönderdim çünkü Shakira’ya cinsel bir arzu duymuyordum onu gönülden seviyordum, aşık olmuştum geçtim aynanın karşısına Pique kadar giderim vardı. En az lan bi şansım vardı belki etkileyebilirdim Shakira’yı ama çok kararsızdım yatağa yattım uyumak için sabah erkenden idman vardı. İdmana çıkıcaz soyunma odasındayız Pique’nin yanına gittim böyle dalgayla karışık Shakira’ya aşık mısın lan gibisinden sordum. O sırada Ahmet abi kapının önünden geçiyormuş amına koyim. Ne konuştuysam dinlemiş. Pique yok kanka ya öyle takılıyom fena olmuyo falan dedi. Artık iyice gaza gelmiştim çünkü, Pique Shakira’yı sevmiyordu. Ama ben çok seviyorum idmana çıkmak için koridordan sahaya doğru ilerliyordum. Ahmet abi kenara çekti beni olum bak adam ol sakın ha öyle bişey yapma dedi. Ne diyosun abi falan dedim olum ciğerini biliyorum senin bana numara çekme dedi. Gittim idmana kafamda Shakira olduğu için idmana kendimi fazla veremedim, idman sonrasında hoca beni yanına çağırdı olum noluyo sana yakışıyo mu böyle oynamak falan dedi. Pardon hocam düzeltirim dedim. Düzeltmezsen yedek kalırsın bak falan dedi. Tamamdır hocam dedim gittim duş aldım. Neyse odama çıktım üstümü değiştirdim, kafam acayip bozuk Shakira’ya aşık olmuşum amına koyim boru mu lan, elimi sallasam ellisi ama Shakira öyle değil işte beyler gidip en zor hedefi seçmiştim. Neyse gittim garaja bindim arabaya geziyorum kafamı dağıtmak için yavaş yavaş etrafı izleye izleye arabamı sürüyorum, stadın yolunuda öğrendim artık git gel yapıp soruyodum sürekli. Neyse beyler çok elit bi mekanın önünden geçerken bizim Piqueyi gördüm, karşısında Shakira yemek yiyolar içeride arabayı sağa çektim. 5-10 dakika izledim, Shakira’nın yemeği yiyişi bile güzeldi, kırmızı bir şarap önlerinde de et vardı. başlarında ise bi adam keman çalıyor falan kafam acayip gitti beyler. Aradım İniesta’yı abi nerdesin falan geliyorum yanına dedim, gittim İniesta’nın yanına. İniesta’ya olayı anlattım beyler. Dondu kaldı içine gömeceksin bitecek gidecek olum magazine oyuncak olursun bak sakın ha falan dedi. Abi sikerim magazini parayı pulu Shakira’yla gecekonduda yaşarım ben dedim.

Barcelona Maceram 10 / +18

Ne yıldızı lan dedim oda isim olarak değil lakap olarak söyledim yanlış anlama dedi. Ha eyvallah sağol Mourinho dedim. Sonradan dedim hayırdır bu elemanlar napıyor falan dedim seninle bişeyler konuşacaz gel odaya geç dedi. iyi tamam dedim girdim odaya. Mourinho dedi ki bak bizim Mesut’a bulaşmışın, hayırdır ne ayaksın olum yakarım lan seni falan dedi. Bende adam gibi konuş lan dedim üstüne yürüdüm o sırada korumaları gelip tuttu beni. Mourinho ayağa kalktı ellerini cebine attı yürümeye başladı, pencereden dışarıya baktı sana çok para veririz gel Real Madrid’li ol dedi. Bende ben senin gibi paragöz değilim, öyle reklamlarda oynayıp para kazanmayada çalışmam dedim. Mourinho arkasını döndü, üzerime yürüdü bana bir tokat attı. Şimdi gitmem lazım uefa ile bir toplantım var, seninle görüşücez dedi. Korumalar beni bi odaya koydular, dedim sikerim ne zor işmiş bu futbolculuk. Her neyse pencereden dışarıya bakıyorum, bi baktım bizim tayfanın en sağlamlarından Puyol, Pique, Abidal falan indi arabadan stada doğru ilerliyolar. Böyle Mourinho hayırdır lan dedi. Puyol kafayı koydu buna Mourinho neye uğradığını şaşırdı, teker teker korumaları falan dövüp geldiler odaya. Puyol kanka çabuk ol gel dedi, bindirdiler arabaya beni Nou Camp’a doğru kaçtık. Puyol önde oturuyo ben arkada oturuyom, yanımda Pique falan arabayıda Abidal sürüyor. Puyol döndü, iyi misin diye sordu. İyiyim abi eyvallah ne iş bunlar dedim. Oda sana birkaç tane koruma ayarlarız onlar sürekli böyle Messi’yide zamanında çok kaçırdılar, ama biz aldık geri rahat ol bişey olmaz falan dedi. Eyvallah sağol dedim sonra döndüm Pique’ye kanka Shakira’yla nasıl gidiyo falan dedim. Sorma panpa aramız bozuk falan dedi. Bende şaşırdım panpa mı? dedim. Oda evet noldu dedi vaay sendemi sözlüktensin dedim. Evet lan bizim takım full incici dedi. Hassiktir harbi mi lan dedim Abidal döndü kafası hariç 35 ehehehe dedi. Gülüştük yolda çok eğlenceli muhabbet dönüyordu, neyse stada döndük beyler. Bi baktım benim peder gelmiş stada işte hocam geldi yanıma seni çok özlemiş falan anlattı. Tamamdır hocam sağolasın dedim gittim pederin yanına oğlum nasılsın falan sarıldı. Maçta çok iyiydi falan diye övüp duruyo beni sağolasın babacım bi problemin var mı falan dedim. Var oğlum dedi mademki artık maddiyat problem değil Türkiye’ye geri dönelim dedi. Baba manyak mısın Barcelona’nın 1 numarası oldum, ne Türkiye’si dedim. O da sana hakkımı helal etmem benle geri döneceksin dedi.

Barcelona Maceram 9 / +18

Neyse herkes odasında eşini bekliyo, geldi birisi böyle 1.90 boyu iri yapılı makyajlı falan bildiğin travesti dedim. Hassiktir noluyo lan oda kalın sesiyle “pardon yaa ben Daniel Alves’i aramıştım daaa ” dedi. Oh be travesti değilmiş benimki Alves’te harbi malmış tipide hayırsız zaten diye içimden geçirip dedim soldaki oda abla dedim “sağol canımm” diyip gitti. Odaya travesti sonra benim meleğim geldi. bi güzel seviştik falan sonra keyif sigarası için Ahmet abiyi çağırdım ne sigarası gerizekalı tıkanıp kalırsın sahada mal mal işler yapma dedi amına koyim ben senin dedim. Bindim arabaya Ahmet abi sakın dışarda içme sigara kan testinde çıkar bak dedi iyi tamam dedim çıktım sokağa geziyorum arabamla. Arabayla gezerken telefon çaldı, açtım telefonumu baktım bizim hoca koçum babanın adresini ver gidip alalım dedi. İşte benim size verdiğim ilk adres dedim ha tamam sen stada geri dön baban 2 saate burda dedi. Nasıl yani falan şaşırdım, helikopter diye bişey var cahil misin dedi haa tamam iyi dedim. Amına koduğumun Nou Camp’ını yine bulamadım beyler. Yine sora sora İspanyollardan öğrendim, yolda gidiyorum böyle baktım yol kenarında karının teki yanaştı biraz eğlenelim mi yakışıklı dedi. Kafayı bi çevirdim aaa sen Barcelona’daki o adam değil misin yaaa dedi. Sonra benim kafaya dank etti, lan ben el clasicoda sahaya çıktım bide gol attım artık çok popülerim vay amına koyim dedim. orospuya yok sağol dedim gönderdim bunu indim arabadan markete yanaştırdım arabayı indim stadın adresi sorucam. Girdim markete birader Nou Camp nerde falan dedim. Vaay abi nasılsın falan dedi çırağı çağırdı, koçum al şu telefonu çek bi resmimizi dedi. Tabi ilk kez resim çekiniyorum hayranımla biraz mal çıkmışım resimde abi çok sağol falan sarılıp duruyo bana. Acayip bi ilgi gösteriyo sağolasın eyvallah falan dedim. Stadı tarif etti çıktım marketten arabaya doğru giderken bi anda bi araba yanaştı beni yaka paça arabaya bindirdiler. Birkaç saat boyunca arka koltukta uzandım, bağladılar elleri falan dedim sikeyim sizin gibi adamları sıkıyosa tek tek gelin ellerimi çözüp falan diyorum. Ama hiç biri gaza gelipte kavgaya girmiyor benle, neyse beyler bu arada benim telefon çaldı. Adam cebimden aldı telefonu meşgule alıp kapattı telefonu dedim aha göte geldik. İyice bi baktım Real Madrid’in Bernabeu stadına garaja giriş yaptık. İndik arabadan falan Mourinho geldi, hoşgeldin yıldız dedi.

Barcelona Maceram 8 / +18

Neyse maç o şuttan sonra sıkıcı olmaya başladı dakika 70 de korner kazandık. Real Madrid defansı topu çıkarttı ceza sahası dışına tamda ayağıma geldi şutu koydum 1-1 oldu maç ama nasıl seviyorum. Taraftarlar seviçten tanımadığı insanlara sarılıyo formaları falan çıkartıp sallıyolar falan Mesut’ta acayip göt olmuştu Messi geldi abi helalin var falan dedi. O golden sonra Real Madrid çok baskı kurmaya başladı. Dakika 88′de Mesut aldı topu ölümüne koşuyor uçan tekmeyle Mesut’un surata kramponun dişlileri geçirdim baktım Mesut’u ambulansla götürüyolar Cüneyt Çakır geldi yanıma kırmızıyı gösterdi bana. Eyvallah görüşürüz hocam dedim saha kenarına doğru gidiyorum, Messi’nin kulağına bişeyler fısıldadım tamamdır abi dedi. Dakika doksan Messi aldı topu koşuyor sonra kulağına fısıldadığım gibi kendini ceza sahası çizgisinde yere attı Cüneyt Çakır penaltıyı verdi. Dakika 90 Messi penaltı golüyle 2-1 öne geçirdi bizi coşuyoruz ama öyle böyle değil. Cüneyt abi maçı bitirdi sahada koşturuyoruz boş boş falan birbirimize sarılıyoruz, kendimi ılık gibi hissetmiştim orda. Her neyse taraftarlara formamı fırlatıp soyunma odasına doğru gittim. Soyunma odasında resmen kopuyoruz amına koyim Ahmet abi geldi yanıma, Emre 2 saat dinlen sonra paketin hazır dedi. vay abi sağolasın dedim, teşekkür etmene gerek yok her galibiyetten sonra böyle dedi. Bende Barcelona Sex makinesi olmuştur o zaman dedim. Gülümsedi çıktı odadan gittim yatağa dinleniyorum acayip yorgunum bu arada karıyıda hayal ediyorum acaba nasıl birşey diye falan.

Barcelona Maceram 7 / +18

Odamdaki bilgisayara oturdu Ahmet abi gel bişey göstericeğim dedi. Bir program açtı stadı canlı izliyorum bak dedi taraftarlar doluşmaya başladı. Bunlar seni ilk kez görecekler onları memnun et falan dedi. Bende orospu muyuz abi öyle memnun et falan ne alaka dedim. Oda gülümsedi bu işler böyle olum dedi çıktı odadan. Sonra odaya Puyol geldi. Kanka gel hadi soyunma odasına toplanıyoruz 1 saat sonra maç var dedi. Gittim soyunma odasına hoca bana Messi’yle fazla uğraşma arkadaş olun birbirinizi iyi besleyin siz karlı çıkarsınız falan dedi. Son birkaç taktikten sonra soyunma odasına doğru gidiyorum baktım o sırada Real Madrid kafilesi bizim stadda yan taraftaki deplasman takımın soyunma odasına doğru gidiyor. Ronaldo’nun ağzında sakız eller cepte artistlik yapıyo geçerken omuz attı. What is your problem dedi. Lan siktir git fuck off dedim. Görürsün sen gibisinden hareketler yaptı, girdik soyunma odasına. Puyol bana Real Madrid’le ilgili tecrübelerini falan anlatıyor, Nou Camp’ta yenilirsek biteriz. Bu maçı kazanmamız lazım falan, dedim olum çok kasıyosunuz amına koyim 11e 11 maç işte lan rahat ol lan falan dedim. Tuvalete doğru gidiyorum Tito çağırdı, bak evladım Messi”yle boyu kısa diye dalga geçme, o küçükken çok hastaydı ayıp falan dedi. Bende bilmiyodum hocam özür dilerim dedim soyunma odasına geri döndüm. Messi oturmuş ayakkabılarını bağlıyordu. Messi kusura bakma senle çok dalga geçtim maçta telafi edicem sürekli defans arkasına sızmaya çalış falan dedim. Eyvallah abi sağol önemli değil dedi neyse sonra baktım maça 20 dk kalmış çıktık sahaya ısınıyoruz. Yarı sahada falan diğer tarafta Real Madrid’liler var, Mesut Özil’i gördüm. Mesut baksana kanka bi dakka dedim yanıma geldi. Mesut nasılsın falan dedim. İyidirde sen kimsin tanıyamadım yeni mi transfer oldun falan dedi. Evette niye öyle aşağılıyosun lan dedim. Oda ya bi git amına kodumun amatörü dedi olum bak sahaya gömerim lan seni dedim. Ya siktir git mal dedi. Tito’nun yanına gittim 85. dakikada o Mesut’u sakatlarım ben hocam 5 dakika 10 kişi oynarız bişey olmaz dedim. Oda hayırdır falan dedi anlattım böyle böyle tamam zaten sakatlanırsa Real Madrid’in sistemi bozulur, puan kaybederler iler ki haftalarda dedi. Neyse seremoni için gittik tünele dizildik, tam sağımada Mesut denk geldi tip tip bakıyorum ara sıra falan böyle çıktık ispanya marşını okuyoruz. Ben bilmiyorum tabi okumuyorum ben. Neyse beyler tokalaşmaya başladık, Mesut’a elimi uzatmadım ben. Acayip bozuldu o sırada bi baktım hakem Cüneyt Çakır vay be dedim bu maçı bizim Cüneyt yönetecek. İyi iyi güzel dedim dizildik, Messi yanına çağırdı, abi gel santrayı yapıcaz falan gittim yanına maça başladık. Bizim piçler antremanda mal gibiydi ama maçta iyi paslaşıyolardı. Neyse aldım topu baktım baskı var Puyol’a attım topu Puyol’da heyecan yaptı kaptırdı topu Mesut’a, Mesut’da bizim Pinto’ya golü attı. Valdesin bileğini kırdığım için Valdes kulübe dışıydı. Dakika 10′da Real Madrid 1-0 öne geçti. O sırada taraftarlar kulağımı siken bir uğultu yaptılar bi susun amına koyim diyesim geldi. Ama kimse duymazdı, gittim santra için Messi’nin yanına olum mal gibi gezme ilerde biraz boşa kaç keko musun dedim. Tamamdır abi dedi başladık maça top genelde bizdeydi. Baktım İniesta bi pas attı lan dedim noluyo amına koyim sanki İniesta o pasla beni defansın arkasına ışınladı. O sırada Mesut’un yaptığı ibnelikler aklıma geldi, yine sinirlendim o sinirle topa vurdum pat diye bi ses geldi dedim noluyo lan bombamı var stadda bi baktım top patladı. Havada hassiktir falan şaşırıyorum Casillas tuttu topu oradan bi tane top toplayıcı yeni top attı falan taraftarlar coştu ama nasıl alkışlıyolar nike’ın toplarıda çok dandikmiş amk dedim.

Barcelona Maceram 6 / +18

Hocam teşekkürler falan dedim, yattım yatağa uyumak için ama heyecandan uyuyamıyorum bi türlü. Sabah uyandım gittim kahvaltı yapmak için yemekhaneye futbolcuyuz ya her şey bedava amına koyim bize belirli bi gramda istediğimiz kadar alıyoruz. Neyse kahvaltılık aldım kendime yiyorum, Messi geldi yanıma abi cart curt götünü yiyim şut çekme biraz bana da pas ver iyi beslemen lazım beni falan diye yalvarıyor. Dedim lan cüce seni sahada nasıl görecemde pas atacam dedim. Etraftaki herkes gülmeye başladı, Messi ayıp ediyon abi falan dedi. Lan siktir git asabımı bozma adam gibi oynarsan atarsın gol öyle Xavi’nin paslarıyla benim babamda gol atar lan dedim. Lan o sırada aklıma babam geldi amına koyayım. Sonra gittim Tito’nun yanına hocam böyle böyle ben pederi bi ziyarete gitmek istiyorum dedim. O da sen gidemezsin ama o buraya gelir dedi. Ama Real Madrid maçından sonra dedi. Bende kabul ettim, nasılsa maç yarın amına koyim bide sordum niye maçtan sonra diye. Sadece maça odaklanman lazım falan dedi. İyi peki ben biraz gezeyim dedim. Bindim x6′ya geziyorum yollarda, beyler bu arada Ahmet abi arada Real Madrid maçından sonra kadınlar gelicek seni eğlendirmeye nasıl istersin falan dedi. Arabayı sürerken kaza yapıyordum bunu duyunca amına koyim her neyse abi ciddi misin falan dedim. Olum niye şaşırdın futbolcusun 31 mi çekiceksin dedi. Doğru diyosun abi beyaz tenli esmer doğal sarkmayan iri göğüslü bakımlı olsun dedim. Tamamdır kardeşim görüşürüz dedi 30 dk gezdim ama stadyumu bulamadım bi türlü amına koyim ordan bi markete girdim. Bi tane kola aldım adamada sordum Nou Camp nerede amk diye baya popüler yer hemen anlattı zaten gittim sora sora buldum döndüm stada. Odama doğru çıkıyorum, telefona mesaj geldi. Ahmet abiden “kızı buldum maçta iyi oynarsan kız senindir” iyi amk sevindim gittim Tito’ya hocam ben biraz body salonunda idman yapıyım vücut toparlasın biraz dedim oda zorlama yırtık falan olmasın kaslarda yakarım bak dedi. Yok hocam ne alaka dedim gittim ağırlık falan çalıştım biraz iyi geldi. Saat 10 da Tito bizi topladı, beyler herkes yatağa odalardaki elektriği kesiyorum dedi hepimizde cep telefonlarınıda topladı odalara yerleştirdi bizi. Yapacak hiç bişey yok mecburen erkenden uyudum. Saat 8 de ise müzikle uyandırdılar bizi Tito bizi taktik odasına topladı konuşmaya başladı. Karşımızda 2 tane tahta var, solda bizim ilk 11, sağda Real Madrid’in ilk 11 i vardı. Hoca nedense sürekli Ronaldo’nun üstüne yuvarlak çiziyo falan Pique ona nefes aldırmayacağım falan diyo. Hoca işte gösteriyo Arbeloa biraz mala bağladı son günlerde, Pedro onun kanattan sürekli sızıp yerden içeriye pas atacaksın falan anlatıyo bişeyler. Hiç dinlemiyorum ama acayip sıkıcı millet mum gibi dinliyo, canım sıkıldı kağıt kopartıp Messi’nin kafaya falan atıyorum. Messi abi yapma saçlarım uzun zaten temizlemesi zor falan diyo. O sırada Tito şş yapmayın çocuklar ciddi olun 2 dk falan diyo. İniesta kulağıma gelip abi bulaşma Messi’ye ikinizide atarlar bak falan dedi. Tamamdır abi dedim. İniesta’yla aram iyidir sağolsun yardımcı oluyo hep neyse odadan çıktık. Messi yanıma geldi. Abi niye hep bulaşıyosun falan dedi sevdiğimden lan ağlama tamam dedi, sevindi eyvallah sağol dedi. Gittim odaya sözlükte takılmaya başladım maç akşama nasılsa daha vakit var diye oturuyorum. Baktım böyle dışarda gürültüler geliyo. Lan sizin amınıza koyim dedim çıktım odadan. Baktım stadın penceresinden hassiktir lan dedim bi ton taraftar gelmiş stadın önünde bağırıp çağırıyolar bize moral için vay be amk dedim. Acayip gaza geldim, Ahmet abi’yi çağırdım, abi bana top getir dedim getirdi topu. Odamda top sektiriyorum topu duvara atıp kafa falan vuruyorum gazlara geldim.

Barcelona Maceram 5 / +18

Sorgu odasındayım tercüman falan geldi ifademi verdim böyle böyle taciz etti arabama vurdu falan diye. Ama nezarethanedesin 5 gün dediler sikerim lan falan küfür falan ediyorum polislere girdim bekliyorum 5 günün dolmasını yerde uyudum. Beyler hücrede sabah kalktım cırcır olmuşum amına koyim neyse can sıkıntısından 4. postadayım 31 çekiyorum sürekli naparsın can sıkıntısı işte. O sırada bi sesler geldi, hassiktir falan pantolunu çekmeye çalışırken bi baktım, Tito, Ahmet abi falan gelmişler gözlerini falan kapatıyolar eliyle sorry falan diyolar. Yok yok önemli değil yiğidin malı meydandadır dedim. Tito seni almaya geldik gel hadi dedi. Arka kapıdan kapşonluyu çekip kafama çıktım basın mensuplarına gözükmemem gerekiyormuş. Gittim yine Nou Camp’a Ahmet abi dedi başkan yardımcısı seni odasına çağırıyor dedi. Neyse gittim üstümü değiştirip başkanın odasına. Başkan yardımcısı dedi lan şerefsiz sana bi araba verdik hemen götün mü kalktı! Niye milleti dövüyosun falan dedi. Abi bak kırıcı oluyosun falan dedim lan kes dedi. Aldı arabanın anahtarını benden dedim senin gibi başkanın amına koyayim dedim. İndim sahada tek başıma antreman yapıyorum kafamı dağıtmak için, ordan Tito seslendi. Hayırdır n’oluyo falan hocam kafam bozuk ya falan dedim, olayı anlattım göster bakayım o başkan yardımcısını bana dedi. Gittim yardımcının odasına baktım içeride başka bi adam var dedim burada başka biri vardı dedim. Haa bir dakika dedi, beni Nou Camp’ın bodrum katındaki odaya götürdü. Yoksa bu muydu o dedi. Evet abi buydu dedim. O bu kulübün delisidir ya ara sıra yapar öyle şakalar siktir et dedi. Ha iyi tamam ama Ahmet abi çağırtmıştı başkanın yanına dedim. İyi o zaman git gerçek yardımcıyla görüş dedi. Gittim yanına sana biraz zam yapalım performansın çok iyi bu şutlarla la liga’yı sallayacaksın sen falan dedi. Yok abi o kadarda değil dedim, yok yok iyisin iyi dedi. Sağolasın dedim maç başına 100.000 Euro’yu sözleşmeye ekledi, kabul ettim. Sonra gittim bodrum kata, benimle başkan yardımcısı gibi davranıp taşak geçen delinin yanına. Aldım anahtarı geri enseyede vurdum bitane çıktım odama sözlükte takılmaya başladım. 1 saat sonra falan Xavi geldi odaya bak birader bizim takımda oturmuş bi sistem var, gelipte bu sistemi bozma bu takımın beyni benim dedi. Bende dedim artık Trabzon’a transfer olursun oradanda Galatasaray’a gidersin artık dedim. Fuck you bitch dedi, odadan çıktı. Neyse Puyol geldi hadi antremana diye çağırdı beni, indim sahaya bu sefer kıyafetlerimi giymiştim kimse taşak geçemedi benle hoca yanıma geldi. Yarın tatil bak diğer günde Real Madrid’le maç var ilk maçına Real Madrid’le çıkacaksın o Casillas’ın amına koyacaksın tamam mı lan dedi. Enseme vurdu, iyi bakarız dedim. Isınma ve pas antremanından sonrada biraz kondisyon çalıştık odama çekildim yine girdim sözlüğe. Sıkıldım bilgisayardan 85 ekran lcd vardı duvarda bu nasıl çalışıyor amk falan Ahmet abiyi çağırdım gösterdi. Neyse açtım geziyorum kanallarda hepsi ispanyolca biraz anlıyorum aslında ama sarmıyo amına koyim. Gittim Ahmet abiyi çağırdım, bana Türk kanalı aç falan bekle 30 dk dedi teknik servisden elemanlar geldi. Uydu kurdular açtım ntv sporu izliyorum birde ne göreyim Xavi, Real Madrid’e transfer olmuş. 60 milyon euroya gahpeee, hassiktir lan falan şaşırıyorum. O sırada Tito odama geldi, bundan sonra kadronun sabit bir üyesisin ilk 11 desin dedi.

Barcelona Maceram 4 / +18

Sırayla dizildik işte, ilk Sanchez sonra Messi sonra Xavi sonrada bende sıra sonrasını pek takip etmedim. Kimde sıra her neyse baktım Sanchez vurdu dışarı gitti. Lan olum utanmıyon mu böyle vurmaya falan dedim. Oradan Puyol yine atladı, moral bozmayın falan gibisinden sonra Xavi vurdu gol girdi. bana tip tip artist bi bakış attı, sinir oldum ona ama öyle böyle bi sinir değil amk. Sen gel çıkışa falan dedim. Puyol bak oraya gelmeyeyim dedi. ondan korktum amına kodumun hayvanında iyi fizik var. Neyse baktım Messi’nin şutunuda Valdes tuttu. Sıra bana geldi, Xavi oradan bana bakıyo falan topun gerisindeyim baktım kaleye tam ceza sahasının dışından vuruyoruz. Beyler Xavi bana çaktırmadan nah çekiyo sıra bende ya güya moral bozacak amına koyim. Ona olan sinirimle topa bir koydum Valdes topa uzandı, çıkarttı topu ama yere serildi. Baktım Xavi hahah noob falan diyo. bana mı lan hay amk dedim sonra baktım sırtında + işareti olan çantalı adamlar geldi. Dedim n’oldu Valdes, İyi misin kanka falan baktım adamın bilek 80 derece ters dönmüş. Xavi hocam atın bunu takımdan napıyo ya bu falan dedi. Tito hafifçe gülümsedi ve hayır hayır iyi bu adam dedi eyvallah hocam dedim. Tito idman bu kadar beyler gidin duşunuzu alın dedi. Ahmet abiye gittim sordum bu takım ılık mı abi duşmu alacaz hep beraber dedim. Hayır oğlum her oyuncunun kişisel duş alma yeri var, gel gösteriyim. seninkini unuttuydum falan dedi gittim duşumu aldım soyunma odasında millet birbiriyle taşak maşak geçiyor. Ben muhabbete katılamıyorum dışlanmış gibi hissettim kendimi. Neyse başkan yardımcısı geldi. Oğlum araban var mı dedi. Yok falan dedim tamam dedi sana bi tane külüstür ayarlarız ayağınız yerden keser dedi. gel garaja benimle dedi gittim, yanına baktım Bmw x6 yı gösterdi. Al dedi bu senindir dedi, şaşırdım kabul edemem falan dedim. Oğlum manyak mısın şahinlemi gezeceksin ehehehhe dedi. Sağ olasın dedim öptüm elini, bindim arabaya Barcelona sokaklarında geziyorum. Neyse beyler sokaklar falan yollar acayip güzel, yağ gibi yolları bi görseniz neyse kırmızı ışıkta bekliyorum. Baktım yanıma bi tane tinerci geldi. Ulan bunlardan buradada mı var dedim. Camı falan siliyo çekil lan yaptım elimle geldi cama tık tık vuruyo indirdim camı, hayırdır lan dedim. Elini uzattı para istiyo benden yok para mara dedim. Baktım arabama tekme attı indim arabadan cebinden 5 liralık bıçağı çıkardı. Birkaç teknik dövüş hareketi yaptı falan dedim lan senin 7 ceddini sikerim dedim tokatı koyduğum gibi asfalta yapıştı. Baktım oradan böyle siyah renkte bi polis arabası geliyor. Lan dedim bu gta san andreasdaki polislere ne kadar benziyo falan diye düşünürken kaldırdı tinerciyi yerden. Are u okay falan diyo baktım diğer eleman aldı beni kelepçeliyo, lan amına koyim napıyon falan demeden bindirdiler arabaya gittik merkeze.

Barcelona Maceram 3 / +18

uyandırıyor beni lan dedim noluyor traning trainging falan dedi. pes oynarken hep görüyordum, antreman olduğunu biliyordum haa! Tamam dedim kalktım giyindim t-shirtümü falan çıktım sahaya baktım Messi Xavi falan altına sıçıyor. Bana gülüyolar oradan Ahmet abi geldi, olum gel manyak mısın çıkar o üstündekini al şunları giy falan dedi. Baktım üstünde nike – fc barcelona logosu olan rahat kıyafetler ve fosforlu bir atlet falan getirdi. eyvallah sağ ol dedim. Giydim Xavi ve Messi’ye acayip gıcık kapmıştım. Neyse Tito geldi, 2 tur koşun saha etrafında dedi. sahada çok büyükmüş amına koyim koşarken nefes nefese kaldım avradını sikeyim. Neyse Tito pas antremanı yapıyoruz beyler dedi. Ben Xavi ile eşleştim tek pas yapıyoruz ver kaç şeklinde bir kaleden öbürüne ilerliyoruz, en sonda şut çekiyoruz. Valdes keltoşuna Valdes’e attığım her şut gol giriyor. Dedim bu mu kaleci? Bizim mahalledeki hüseyin daha iyi amk falan içimden geçiriyorum. Tito dediki orta açıkda oynayacaksın sen dedi. 10 dk mola verdi Messi’ye bağırdım. Lan cüce gel buraya! Dedi ne diyosun abi falan gel dedim. Hadi al şu topu geçebilecek misin beni bakalım dedim. Deniyor deniyor geçemiyor, sürekli kaptırıyor topu bana senden adam olmaz lan dedim. Kafayı öne eğdi gittik kulübeye su içmeye, takım su falan içiyor. Dinleniyor ben cart curt top sektiriyom şut çekiyom falan. Tito dedi hayırdır bu enerji falan dedi. Abi sabah kalkınca bal yedim dedim. O da hayret o kadar işe yarıyor mu falan şaşırdı neyse idmana devam ediyoruz İniesta geldi yanıma, abi bak benden duymuş olma ama Xavi yedek kalmaktan korkuyor sana biraz gıcık zaten Messi’de Xavi’yi çok seviyor. Pas attığı için sen şimdi aldığını kaleye atıyorsun o yüzden Messi’de istemiyor seni ama sen takma kafana ilk 11 e girersin falan dedi. Bende ilk 11 sikimde değil dedim. Ordan Puyol şşş küfür yok beyler! dedi. Pardon kanka dedim şut antremanı için Tito’nun yanına gittik.

Barcelona Maceram 2 / +18

Neyse tercüman bana dediki Tito seni takımda görmek istiyo ama biraz kararsız falan dedi. Çok şaşırmıştım, abi yok manyak mısın benden futbolcu olmaz falan dedim. Orasına biz karar veririz dedi, yıllık 4 milyon euro + maç başı 30.000 euro vereceğiz 5 yıllık sözleşmeyi uzattı önüme kuralları falan okuyorum 80 kg üstüne çıkmak yasak, günlük 50g protein almak zorunlu, tesislerdeki disiplin vs. bir ton kural vardı lan dedim gitsem hayatım kurtulacak kesin. İmzayi attım hemen arabaya bindik adam arabayı çok hızlı sürüyordu, hayırdır abi dedim takım otobüsü Nou Camp’a geri dönüyor, onlara yetişip seni otobüse bindireceğiz takımdakilerle tanışırsın falan dedi. İyi eyvallah dedim, Barcelona otobüsü 50 metre ilerden gözükmeye başladı. Tercüman döndü ve iyi şanslar dedi, otobüsü kenara çektiler bizim arabada durdu. Otobüsün kapısı açıldı bindim otobüse baktım televizyonda izlediğim o efsane kadro bana el sallıyor. Welcome to Barcelona bro falan diyorlar. Puyol ordan daniel alves falan bişeyler soruyor. Yoğun ilgi vardı, Tito ispanyolca bişeyler dedi herkes susup yerine oturdu. Nou Camp’a vardık, orada bana bir tane tercüman ayarlamışlar türkçe-ispanyolca-ingilizce biliyor. Ben senin sağ kolun olucam falan dedi. Neyse bu arada Nou Camp’ı gezdiriyorlar bana falan stad acayip bişey baktım orada bir tane panoda turkish airlines yazıyor. Vay be her yerdeyiz amına koyim dedim sevindim biraz her neyse tercümanımdan telefon istedim sebebini sordu babamı arayacağım dedim. Verdi telefonu sonradan aklıma geldi, babam bilet almak için telefonunu satmıştı yani babam bilbao’da kaldı. Ben ise Barcelona’nın himayesi altındaydım tercüman ve sağ kolum olan ahmet, ispanyol asıllı babası türk annesi ingiliz bir karma insandı bana odamı gösterdi. Odada aradığınız her şey vardı yatak inanılmaz rahattı güzelce uyudum. Sabah kalktığımda yanımda Daniel Alves’i gördüm.

Barcelona Maceram 1 / +18

Geçen gün evdeyim sözlükte takılıyorum falan babam yanıma geldi ve bana oğlum iflas ettik dedi. Nasıl yani baba ne iflası falan dedim İspanya’ya gideceğiz artık orada yaşayacağız dedi. Hazırladık bavulları pasaport işlemleri vs. hallettik çıktı Bilbao şehrine doğru 200 Euro kirayla tek odalı ve mutfaklı bir fakirhane kiraladık yerleştik her zamanki gibi sözlükte takılmaya başladım. Sözlükde bi yerden sonra sıkıldım baktım havada güzel çıktım geziyorum sokaklarda ama yolları falan hiç bilmiyorum baktım 10-15 çocuk top oynuyolar yol kenarında at bakıyım dedim çocuk hiç siklemedi sonradan anladım ki bu çocuk Türkçe bilmiyor. Vay amk dedim gittim yanına vücut diliyle at at gibi bişey söyledim. Çocuk topu bi attı, top sikime geldi. O sinirle topu aldım ve çocuğun suratı 127 km/h hızla topu attım çocuğun boynu kırıldı. O sıradada tesadüfen Barcelona takım otobüsü Atletic Bilbao ile maç için bilbaoya gelmişti, bi baktım otobüs durdu barcelona tayfası indi. Otobüsten ordan Tito Vilanova indi bir şeyler soruyor bana, ama bi türlü anlamıyorum bi yandanda çocuğa bakıyolar ambulans falan geldi o sırada çocuğun boynu kırılmış beyler. Tito “where are you from” dedi “turkey” dedim hemen aldı eline telefonu birilerini aradı siyah bir jip yanaştı hemen baktım adam türk merhaba birader, Tito senin şutunu görmüş çok etkilenmiş vs. falan diyor. O sırada Messi, Xavi, Pique üçgen kurmuşlar yolda arada Puyol tek pas yapıyorlar falan. Bende bu sırada bizim Tito’nun tercümanını dinliyorum Tito bize katıl Nou Camp’da sözleşmeni imzalayalım falan dedi. Bende olmaz eve geç kaldım falan dedim. Evin adresini sordular söyledim, yola devam ettiler bende eve döndüm. Eve döndüm bi baktım anahtarım yok amına koyim! Sikeyim böyle işi dedim kapının önünde oturmaya başladım. Baktım babam geldi oğlum hayırdır falan diyor. Baba gezmeye çıktım anahtarı unutmuşum dedim oda kapıyı direk açabiliyorsun anahtar yok ki dedi. Şaşırdım nasıl yani dedim. Oğlum daha kilit taktırmaya paramız yok, iş bulunca hallederiz hem ispanyollar medeniler hırsızlık olmaz falan dedi. Vay amk dedim gitti açtı kapıyı, direk girdim içeriye sözlükte takılmaya devam ediyorum. Babam yatakları falan kurdu yatak dediğimde yere serilmiş yorgan üstünede pike yani öyle bi yatak her neyse güzelce bi uyudum. Uçakdan indiğimden beri uyumuyordum. Öğlen saat 12:00′de kapının çalmasıyla uyandım. Baktım peder çoktan gitmiş evden dedim. N’oluyor amk baktım takım elbiseli birkaç eleman gelmiş gözlüğünü karizmatik bi şekilde çıkarttı ve mr.itfaiyeci ? dedi. Evet dedim tercüman ise FC Barcelona’dan geliyoruz sizenle konuşmak istiyoruz dediler. İyi tamam dedim bir dakika diyip t-shirtümü giydim çıktım gittik le pizza del bilbao diye bir mekandayız ama adamlar bana pizza söylemediler. sağlıksızmış yememem gerekiyormuş, dedim ne alaka siz kimsiniz lan karışıyorsunuz falan dedim. Tercüman sakin ol abi bir dakika dedi.

14 Ağustos 2012 Salı

İlk Sevgilim Lez Çıktı. 5

İlk sevgilim lez çıktı hikayesi part 1;

sene 2009 ozamanlar 15 yaşındayım liseye yeni geçtim.
ilk 3 hafta geçti ben okula alıştım arkadaş çevrem oldu kızlar tarafından beğenilen biri oldum lise 2 olanlarla kavga etmeye başladık felan.sonra ben bi kız gördüm 1 hafta onunla çıkmak için götümü yırttım ve kızla çıkmaya başladık..
1. gün salı günüydü yağmurluydu ekime girmiştik biraz esiyodu hava.Okul yolunu tutarken kızın evinin önünden geçiyorum ve kız o anda okula gitmek için apartmanlarının kapısından çıkıyodu bende kızı gördüm yanına gittim nasıl felan dedim oda bana iyiyim sen nasıl felan diye muhabbeti açtım ve yürüyoruz bu arada bu amına koyduğum okul 700 metre ötede yürüyerek gidiyoruz sonra kız üşüdüm dedi bende üstümdeki montu çıkarıp ona verdim bende o arada bende titremeye başladım saat 6.30 soğuk öyle konuşarak vardık okula.


2

okula vardık sınıfımıza girdik zilin çalmasına 10 dk felan kalmıştı ben son 3 dk wcye gittim orda sıçtım felan evde sıçmadan gelmiştim çünki o yüzden tam 3 dk da işimi hallettim çıktım sınıfa hocayla beraber girdik hoca biraz azarlar gibi yaptı hoca milleti değilmi hepsi piç sonra kızın arkasındaki sıraya oturdum kızın saçlarını kokluyorum derste hocanın görmediği yerde tam dersin ortasında kızın saçını hala koklarken kız kafasını geriye doğru bi ani hareket yaptı benim burnum kanamaya başladı lavaboya gittim burnumu sildim sonra derse geçtim zaten sınıfa geldiğimde zil çalmıştı sonra kızla konuşmaya başlarken kız benden özür dilemeye başlamıştı bende kıza bir kere affederim eyer istedğimi yaparsan dedim oda ne olursa yaparım dedi bende tenha bi yere çektim kızın götünü okşamaya başladım nasıl bi azdıysam okul pantolonumun fermuarını kırdım sonra zil çaldı 3 ders felan konuşmadık sonra bu arada kırılmış fermuarımdan hiç haberim yok millet bana bakarak azgın diyordu bende nerden öğrendi bu oçlar felan diyorum sonra penis bölgemi mont ile kapattım evin yolunu tuttum sonra terziye pantolonu götürmek için yola çıktım,kızın evin önünden geçiyorum kız camdan beni gördü msj çekti bizim apartmana gir geliyorum diye bende direk girdim apartmana 5 dk felan bekledim çatı katına çıkmıştım kimse gelmesin diye sonra kız çatı katına geldi mini etek bide beyaz gömlek elinde 1 şişe su vardı geldi yanıma suyu gömleğimin üstüne dök dedi bende niye felan derken südyenin olmadığını fark ettim birden boşalttım suyu kızın üstüne hatta tazlikli su gibi boşalttım kızın bazı sivilceleri patladı o derece sonra kızla 20 dk boyunca öpüştük yiyiştik ben onun memelerini elliyorum götü mıncıklıyorum felan kızda boş durmuo üstümdeki tşörtü çıkartıp sırtımı yalamaya başladı bende napıo bu liseli demeye kalmadan penisimi eliyle sıkıştırmaya başladı.

3


-Bende öyle bi gaz ile kızın memelerini kemirmeye başladım nerdeyse kızın memeleri morarmıştı sonra ben boşalında ilk 10 saniye kızı dışladım biraz oda direk evine gitti bende eve gittim duşa girdim duşta bida 31 çektim sonra abdest felan almadan terziye gittim pantolonu verdim geldim eve akşam eve interneti bağlattırmıştık faceye girdim sevgilimi facede ekledim sonra orda bide ne görüyüm en sevdiği spor yerinde sex yazıyor sonra sevgilim online oldu onla apartmandaki seviştiğimiz anın nasıl geliştiğini felan anlattım kız bana şöyle dedi ben hiç erkekle böyle yapmadım dedi bende ilk oldum yani diyerek götüm kalktı bi an sonra ben kıza hiç kız arkadaşlarında cinsel ilişkin oldumu diye sordum çünki sevişirken sanki profesyonel sevişiyormuş gibi aynı brazzersdeki jesica gibiydi sonra bana dedi ki 7.8. sınıftayken kız arkadaşım aynur ile çok ilişkimiz oldu ama kız kıza diye pek bişey yapmadık dedi bende şaşırdım felan vay amk sevgilim lez çıktı felan sonra elektrik gitti sabah okula tekrar gidiyorum seviştiğimizi tüm okul duymuş amına koyum bi rezil oldum okulun girişinde ooo reyiz sikişiyorsun hanny demeye başladılar bende yok öyle bişey demeye kalmadan sınıfa girdim sevgilim dudağıma yapıştı üst duduş felan kalmadı dilimi ıssırmıştı böyle bütün okul sınıf kapısına gelip oooo reyiz demeye başladılar bende ozaman sikim gene şaha kalkmıştı sonra durduramadım kız öpüşmeyi bıraktı sınıftan çıktı 2.ders geldi sanki küsmüşüz gibi durdu.


4


3.derse geçmiştik dersin adı coğrafya hoca dağlık bölgeleri anlatırken bende sevgilimin dağlık bölgelerine bakıyordum ulan bu kız hem benle hem kızlarla sevişiyor anlamadım gitti demeye başladım o gün bitmişti hiç bi olay yoktu sonra eve dağıldık gene internetin başına geçtim diğer snıflardan bi kaç erkeği ekledim bide sevgilimin eski okulundan bi kaç kız erkek felan ekledim sevgilim hakkında bi kaç bildi edinmek istedim.
Harun diye biri varmış sevgilimin eski kız arkadaşının kardeşi onla konuşuyorum dedim bu kız nasıl biri ablanla çok vakit geçirirmi diye oda anlattı haftada 5 kez evimize yatıya gelio ama odaya giremiorum bide her geldiğinde duşa giriyolar dedi bende bi şaşırdım kızın evinin önüne gittim mesaj attım aşağı bi in konuşcaz dedim o indi felan sonra ona dedim ki bak kızım senin hakkında çok sey öğrendim demeye kalmadan yine öptü kız amk ben gene ayar oldum sikim yine kalktı ve ben eve doğru koşarak gittim duşa girdim asıldım sonra sabah oldu ben kız yüzünden ödevleri siklememeye başladım sonra hergün kızla öpüşmeler sevişmeler felan kızım amı folloş olmuştu memeleride yalama şeklinde parlıyodu resmen 2.el olmuştu kız o derece neyse 4.gün okula geldim



5



Okula geldim bide ne görüyim kuzenimle sevişiyor sevgilim kuzenimde kız bu arada kuzenimin memelerini felan görüyorum şaşırdım izledim böyle bi yarım saat,sonra zil felan çaldı toparlandılar sınıflara dağılıyorlardı kuzenimin yanına gittim ve sen lezmisin dedim kuzenim bana kulağıma fısıldayarak dedi ki bunu kimseye söyleme özellikle sevgilime dedi ve ben lezbiyenim dedi bana bende onamı şoke olayım yoksa sevgilimin lez oldunamı derken gittim sevgilimin yanına vay amına koyum nasıl bişeysin demeye kalmadan gene dudağıma yapışmaya gelirken onun duduşlarını bi ıssırdım hastanelik olurdu ordan bi tokatı geçirdim vay senin ananı bacını derken sınıftakiler elimden aldı kızı sonra dudağıma 2 dikiş atmışlardı nasıl ıssırdıysam ağlayarak gidiyordu sonra ertesi gün görebildim akşam facesine sevgilimle öpüşürken dudağmı parçaladı yazmış onamı seviniyim kızın lez oldunamı üzüleyim derken kuzenim aradı sevgilin böyle olmak istemiyordu canı istedeği zaman erkeklerle birlikte oluyor aslında kızlarla cinsel ilişkiye giriyor dedi bende bi şaşırdım vay amına koyum dedim kızın yüzüne kapattım telefonu sonra evin önüne gittim kıza aşağı gel bi konuşcaz dedim indi konuşmaya başlarken kıza dedim neden bana başta demedin lez olduğu bende lezlerden hoşlanıyorum hep lez ferrelerine bakıyorum dedim kızda anlamadı ferre ne be slk .s.s. dedi bana bende porno,sikiş dedim sonra anladı bana doğru biraz yaklaştı öpecek gibiydi tokatı bida vurdum sonrası işte kız evine koşturdu bende tekelden 1 tane bira alabildim param yoktu ozaman
sonra içtim bi parkta eve geldim babam bira kokusunu fark etti tokatı bi geçirdi bende bi ağlama geldi götü başı kaybettim ağlarken sonra ertesi gün okula gitmedim kaçmıştım okuldan eve geldim kuzenim aradı dedi ki eski sevgilin ayşe ile çıkıyor dedi bende yüzüne kapattım uyudum.

12 Ağustos 2012 Pazar

Arkadaşımın VAHO'ya girişi ve yaşadıkları 22

Uzun bir hikaye olacak, söylenecek çok şey var. İlk bölüm karakteri tanımaya yöneliktir. Karakterimizin ileride vereceği kararları mantıklı bulmanız açısından karakterin gerekli özellikleri verilmiştir.
Bahsi geçen VAHO, hayali(!) bir Amerikan istihbarat teşkilatıdır.
[Bölüm 1] VAHO Hayalleri ve Beklenmedik Bir Şans

Aralık 2003 yılında lise 3′e devam ediyordu. O sene sınav senesi olmasına rağmen vaktinin çocuğunu bilgisayar başında geçiriyordu. Yaklaşık 10 kadar yabancı dizi takip ediyor, kendi blogunda makaleler yazıyordu. İzlediği yabancı dizilerden olacak ki Amerika özentisi birisi olmuş çıkmıştı. Ama bildiğimiz özentiler gibi değildi o. Güçlü bir karakteri vardı arkadaşımın ve aynı zamanda çok zekiydi. Amerika özentiliği yalnız yaşama isteğinden dolayı kaynaklanmaktaydı. Sadece yaşanılacak yer bakımından özeniyordu Amerika’ya.

Ailesine canını hiç düşünmeden verecek kadar bağlıydı ama çevresine bunu belli etmezdi. Yalnızlığı seviyordu, hayallerinde Amerika’da kimsenin tanımadığı biri olarak yaşamak ve iyi insanlara yardım etmek vardı. Kötülere karşı savaşmak en büyük arzusuydu.

Her ne kadar fikirleri aşırı dinci olsa da, fikirleri ile hareketleri fazla uyuşmuyordu. Ama haksızlığa gelemeyen bir yapısı vardı ve izlediği yabancı dizilerin de etkisi ile yalnız çalışan bir VAHO ajanı olup etrafındaki insanları korumak istiyordu.

Hayalperest birisiydi ama hayallere takılıp kalmayacak kadar zekiydi. Gerçekleri gayet iyi görüyordu. Ama hayal kurmak hoşuna gidiyor, ruhunu rahatlatıyordu. VAHO ajanı olma hayalinin gerçekleşeceğine ihtimal vermese de, VAHO hakkında bolca araştırma yapıyor, blogunda VAHO hakkında ingilizce makaleler yazıyordu. Kendini VAHO masa başı çalışanı gibi görmeye başlamıştı. Amerika’da yaşanan olayları takip ediyor, olayları bir şekilde VAHO ile ilişkilendiriyordu. Bunları blogunda yayınlayan arkadaşımın bloguna ileriki zamanlarda oldukça fazla kişi girecekti.

Asosyal sayılabilecek olan arkadaşım o gün arkadaşları tarafından yılbaşı kutlamalarına davet edildi. Kabul etti ve akşam 8 gibi buluştular. İçkili bir kafede gireceklerdi yeni yıla 10 arkadaş. Ama o gece içki içmedi. Tüm ısrarlara rağmen içmedi, çünkü tövbeliydi içkiye. Saatler 1:30′u gösterdiğinde mekandan çıktılar. Bağırışma sesleri duydular ve o tarafa koştular. 8′erli 2 serseri grubu birbirine girmiş kavga ediyorlardı. Arkadaşımın kahramanlık damarı tuttu ve serserilerin arasına daldı. Ayırmaya çalışırken onu şoke eden bir olay oldu. Üstü başı kan olmuştu, serserinin teki ekmek bıçağı ile diğer serseriyi bıçaklamıştı ve bıçaklanan kişi arkadaşımın kollarında can çekişiyordu. 2 grupta uzaklaştı, arkadaşım polis yok mu diye bağırıyordu. İfadesi alındıktan sonra evinin yolunu tutan arkadaşımın aklında hep şu sorular vardı. “Bir insan bunu neden yapar, 17 yaşında çocuk bıçaklamayı nereden öğrenmişti, bir hayatı söndürmek bu kadar kolay mıydı, dünya ne kadar kötü bir yer olmuştu, neden bu kadar güçsüzdü, bıçağı görmesine rağmen niye o çocuğu durduramamıştı?” Evine girdi ve yatağına yattı. O gece bir karar verdi; “iyiler güçlü olmalı.”

İnternette araştırmalara başladı ve vücut geliştirme yapmaya karar verdi. 2 metre boyunda, 75 kilo olan arkadaşım 2004 Ocak ayında spor salonuna yazıldı. Ev, okul, spor salonu, dersane arasında sınav gününe kadar devam etti. Bu sırada VAHO hakkındaki araştırmalarını genişletmiş ve makale yazma konusunda ustalaşmıştı. Bloguna Amerika ağırlıklı ciddi bir ziyaretçi girişi vardı.

Amerika’da üniversite okuma hayali kuran arkadaşımın sınavdan sonra bu hayalleri suya düştü. Hiç çalışmamasına rağmen ortalama düzeyde bir puan getiren arkadaşım, bulunduğu şehirdeki bir üniversitenin 4 yıllık bir bölümünü kazanmıştı. Hayatın gerçeklerini daha da iyi anlamış, hayallerinde artık “en azından tatil amaçlı Amerika’ya gideyim.” vardı.

2004 Eylül ayına geldiğinde arkadaşım hatrı sayılır derecede vücut yapmıştı. Blogundaki yayınladığı makalelerin gösterim sayısı on binlere çıkmıştı. Artık üniversiteye başlamış, bitireyim de askerlik kısalsın bari diyerekten okuyordu. Daha ilk günlerde gözüne bir kız takıldı üniversitede. 1.85 boylarında, güzel ve efendi gözüken bir kızdı. Arkadaşım aşık olmuştu…

Arkadaşım utangaç birisiydi. Boyu ve vücudu yüzünden üniversitedeki kızların odağına yerleşmişti ama kızlar ona baktığında bile arkadaşım utanıyordu. Yalnız yaşama hayallerinden dolayı bir kızı hayatına sokmamıştı hiç o güne kadar. O VAHO ajanı olacaktı, olmasa bile Amerika’da yalnız bir hayat sürecekti, iyilere yardım edecekti. Ama o fikirleri suya düştüğüne göre aşık olduğu kız ile bir hayat düşünebilirdi ve düşündü. O kızı istiyordu artık. Onun bulunduğu ortamlara gitmeye başladı, ortak arkadaşları araştırmaya başladı. Günleri üniversite, ev, spor salonu ve o kız arasında geçiyordu.

Derken, arkadaşımın kapasitesini ve onun yurtdışı hayallerini fark eden hocası ona Erasmus’dan bahsetti. Dış ilişkiler koordinatörlüğü bölüm başkanı olan hocası ona dil sınavına hazırlanmasını söyledi. 2. sınıfın başında 2 dönemliğine yurtdışına gönderebiliriz seni dedi. Ve arkadaşımın fikirleri tekrar canlandı. Hayallerinin ülkesini görecekti, orada belki de yalnız başına 1 yıl kalacaktı. Hedef Erasmus’tu.

2004 Aralık ayı, üniversite arkadaşları tarafından yılbaşı partisine davet edildi. Bir arkadaşının evinde olacak olan partiye aşık olduğu kız da gelecekti. Kabul etti ama o kız da gelecek diye değil, bir olay çıkarsa müdahale ederim amacıyla gidecekti o partiye. O kız ile olan planlarını askıya almıştı, seviyordu ama VAHO fikirleri tekrar canlanmıştı. O birisine bağlanmamalıydı, yalnız kalabilmeliydi. Hem onun hayatındaki biri de tehlikeye girebilirdi. Artık güçlü birisiydi. 1 senedir yaptığı spor meyvelerini vermişti. Evde gölge boksu da yapıyordu, teknik öğrenmeye çalışıyordu aynı zamanda. İçki olan ortamın kaçınılmaz olayı gerçekleşti. Birisi içkinin verdiği yetki ile sevdiği kıza sarkıntılık ediyordu. Bu taciz boyutuna ulaşmış, kız çaresiz durumdaydı. Ortamda tek içki içmeyen sevdiği kız ve arkadaşımdı. Bunu fark eden arkadaşım tacizcinin kolundan tuttu ve kahramanlık edasıyla kızı rahatsız etme dedi. Zengin piçi olduğu anlaşılan çocuk kahkahalar atmaya başladı. Arkadaşımı aşağıladı, şu ahlak fakirine bak dedi. Arkadaşım bir şey demedi, sevdiği kızı alıp evden çıkacakken önünü 3 kişi kesti, zengin piçi ve arkadaşları… Alkolden dolayı sınırlarını zorluyorlardı. Arkadaşım boyunun ve yaptığı sporun verdiği avantajı gayet başarılı bir şekilde kullanarak 3 kişiyi de dövdü. Hatta geçen seneki olaylar da aklına geldi ve o kadar sinirlendiki neredeyse zengin piçini öldürecekti. İlk sabıkasını da o gece aldı. Artık serseri oydu. Ama iyi bir serseri….

Yapabileceklerinin farkına varmıştı o gece. Ama artık üniversitede fazla sevilmiyordu. Tüm zengin piçlerinin katıldığı partiyi bozmuştu. Ne olacaktı tacizciye ses çıkarmasa o da güzelce kızı taciz etse. Niye bozmuştu ki ortamı?(!) Ama sevdiği kızın kahramanıydı artık, arkadaşım ondan uzak durmaya çalışsa da… Okulun büyükleri arkadaşımın başına bela olmuş, okulda herkes ona omuz atar olmuştu. Ses çıkarmıyor sabır diliyordu Allah’tan. Derken bir okul çıkışı önünü 6-7 kişi kesti. Arkadaşımı bir köşeye çekip tehdit ettiler, biraz da patakladılar. Arkadaşım o gün sinirinden ağladı. Çaresizliğine ağladı. Daha da hırslandı. Salonda bench press’te her zamandakinden 30 kilo fazla kaldırdı. İntikam almalıydı, İNTİKAM!…

İzlediği yabancı dizilerden esinlendi. Başına bela olan adamın başına daha büyük bir bela verecekti. Önce arabalarını yaktı. Sonra evlerine gizlice girip her yeri dağıttı, göz dağı verdi. Fazla ipucu bırakmasa da arkasında herkes onun yaptığını biliyordu. Mahkemeye verildi, hapse girmedi. Sabıkası artıyordu git gide. Potansiyel tehlikeydi artık. Ama sadece kötülere…

2005 Haziran ayına gelinmiş, Eramus fikirlerine az kalmıştı. Sevdiği kızla yakınlaşmamış, arkadaş kalmıştı. Başındaki tehlikeleri atmış, kimse ona yan gözle bakamaz pozisyona gelmişti. Bu sırada 92 kiloya çıkmış, çok sağlam bir vücuda sahip olmuştu. Blogunda yazdığı yazılar, Amerikalılar tarafından 100′lerce kez yorumlanıyor, bir çok e-mail alıyordu. Bu maillerden biri @vaho.gov uzantılı bir adresten gelmişti. Mail’de onu California’daki VAHO merkezinde konuk etmek istedikleri yazıyordu. Fake olarak düşündü ve itibar etmedi, cevap da yazmadı. Ama kafasından da atamadı bu maili.

Erasmus araştırmaları sırasında beyninden vurulmuşa döndü. Bölümünün Amerika ile bir anlaşması yoktu. Sadece İspanya vardı. İspanya onun hayallerini karşılamıyordu. Çok üzüldü, hayalleri bir kez daha yıkıldı. 2005 Eylül’de 2. sınıfa başladı. Kasım’da dil sınavı vardı. Hocasına sınava bu sebeplerden dolayı girmeyeceğini belirtti hocası da çok üzüldü.

Sınava 1 hafta kala hocası koşarak yanına geldi. Amerika ile 1 kişilik öğrenci değişimi için anlaştıklarını söyledi. California’daki Berkeley üniversitesiydi bu üniversite. Ama bu 1 kişi olmak onun için imkansız gibi bir şeydi. İngilizcesi o kadar iyi değildi. Erasmus için ondan çok daha fazla çalışanlar vardı. Yine de bir umutla sınava girdi. 1 Hafta sonra sonuçlar açıklandığında herkesin dikkatini çeken bir gelişme oldu. 100 sorunun 100′ünü de doğru cevaplayan arkadaşım California’ya gitmeye hak kazanmıştı. Enteresan olan diğer bir olay ise sonuçlarda ona en yakın olan puan yalnızca 60′tı.

VAHO ile bir bağlantısı olduğunu biliyordu bu işin. O kadar araştırma yapmıştı, bunu görecek hayal gücüne ve bilgiye fazlasıyla sahipti. Eşyalar hazırlandı aile ile vedalaşıldı, arkadaşım tek başına California’ya gidiyordu, VAHO merkezinin olduğu şehre.

2

[Bölüm 2] VAHO Yolunda İlk Adımlar

Yaklaşık 10 saatlik uçuştan sonra, Oakland Havaalanı’na inmişti arkadaşım. Yapacaklarını araştırmıştı, üniversite’nin dış ilişkiler bölümüne gitmesi gerekiyordu. Ama nasıl gidecekti? Hiçbir şey bilmiyordu, ortada kalmıştı. Havaalanından bir plan yapmadan çıkmak istemiyordu. En iyisi bir taksiye atlayıp, şehir merkezine gideyim oradan Berkeley otobüsüne binerim diye düşündü. Taksiler nerde diye bakarken bir araba korna çaldı arkadaşıma. Yanlarına gitti içeride yaşlı bir amca ve yaşlı bir teyze oturuyordu. Nereye gideceğini sordular. Berkeley üniversitesi diyen arkadaşım, anlamsız bir hoşgörü ile karşılandı. Biz de o tarafa gidiyoruz, istersen seni bırakabiliriz dediler. Arkadaşım da çaresizce kabul etti. Onların da VAHO’den olduklarını düşündü ama hiç öyle görünmüyorlardı. Anlattıklarına göre 2′si Oakland’ta oturan kızlarının yanına uğramış, Berkeley’e dönüyorlardı. Havaalanı taraflarında ne işleri vardı, neden onu arabaya almışlardı hala anlam veremiyordu.

Berkeley’e geldiler ve arkadaşımı üniversite’ye nasıl gidebileceğini tarif ettiler. Arkadaşım üniversiteye kaydını yaptırdı, hocası ile tanıştı ve üniversite tarafından ayarlanan evine gitti. Burada arkadaşımın 2 şey dikkatini çekti. Araştırdığı kadarıyla çoğu kişiye yurt ayarlanıyordu, o niye tek başına evde kalacaktı? Üniversiteye girdiğinde içeride takım elbiseli 2 kişi gördü. Kimdi bunlar? Yoksa arkadaşım sadece komplo mu üretiyordu? O da o zamanlar o şekilde düşündü.

Evine geldiğinde ev sahibi içeride bekliyordu. Kapıyı açtı ve belgelerini göstermesini istedi. Belgelerini gösterdi ve anahtarı teslim etti arkadaşıma. Kira konusu hiç açılmadı, bu da bir soru işaretiydi. Ev müstakil bir evdi, tek katlıydı. İçeri dayalı döşeli ve sanki hiç kullanılmamış gibiydi ev. Bilgisayar, televizyon, tabak, çanak her şey vardı. Üniversiteme bak be dedi, her şeyimi de ayarlamış dedi o an. Bilgisayarı açtı ve gördüklerine şaştı kaldı. Bilgisayardan iyi anlayan arkadaşım dönemin en iyi bilgisayarlarından biri ile karşı karşıyaydı. Ekran kartı, işlemci hepsi en son teknoloji ürünü. Rüya mı görüyordu? Birkaç kez tokatladı bile kendini. Diğer odaları da dolaşırken aşağıya inen bir merdiven gördü. Merdivenden aşağı indi ancak oradaki kapıyı açamadı. Yukarı çıktı duş aldı, elbiselerini değiştirdi. Artık dışarı çıkma vaktiydi.

Fazla bir şey bilmiyor kaybolmaktan korkuyordu. Her döndüğü köşeyi kağıda not ediyordu kaybolmamak için. Aklında VAHO fikirleri vardı hep. Sağına soluna, arkasına bakıyordu acaba takip ediyorlar mı diye. Paranoyak olmuştu artık. Bu yaşadıkları imkansızdı. Eve döndü, bilgisayarı açtı. Saat farkını da hesaplayarak Gece 2 gibi bilgisayarı açtı, ailesi ile görüntülü konuşma yaptı. Bloguna bakmayı ihmal etmedi. Blogunda Amerika’dayım konulu bir yazı yayınladı ve gelen yorumlar onu sevindirdi. Takipçilerinden bazıları onunla görüşmek istiyordu. Kabul etti ve ertesi gün evinin yakınlarındaki bir cafede buluştular. 2 kız 1 erkek ve bir de arkadaşım. Arkadaşım ingilizce konuşmada biraz zayıftı ama yine de anlaşabiliyordu. Onları görünce paranoyaklığını unutmuştu biraz ama tüm mutluluğu dışarıda gördüğü 2 takım elbiseli adam ile bozuldu. Arkadaşlarıyla tekrar görüşmek üzere sözleşerek mekandan ayrıldı, evinin yolunu tuttu. Bu işte bir iş vardı ama ne? Uyudu gün ışığı ile gözlerini açana dek…

Sabah kalktı ve üniversiteye gitti. Hocası ile görüştü, derslerini öğrendi. Ama hocası ona dedi ki “bu 3 dersi de benden alacaksın.” Arkadaşım için çok iyi olmuştu bu. Gayet kolaylaşmıştı işi, hocası da çok iyi birine benziyordu. 1-2 hafta boyunca hocasının sınıfına girdi, derslere katıldı. Sonra hocası onunla özel ilgilenmeye başladı. Arkadaşım o an şöyle düşündü; “Sanırım ingilizcem zayıf olduğu için hocam benim anlamadığımı düşünüyor, o yüzden özel anlatacak dersleri.” Ama öyle değildi. Bir gün ders anlatırken hocası arkadaşıma blogundan bahsetti. Senin blogunu ben de takip ediyorum güzel yazıyorsun dedi. Ve sonunda arkadaşımın beklediği oldu. Konu VAHO’den açıldı. Hocasına ona bu kadar şeyi nerden biliyorsun dedi. Arkadaşım da araştırma yaptığını söyledi. Hocam blogumu nerden biliyor, neden bu kadar ilgili bana karşı düşüncüleri ile evine gitti.

Spordan da uzak kalmıştı bu sürede. Evinin yakınında bir spor salonuna gitti. Ortam inanılmaz güzeldi, çok moderndi. Ve oraya yazıldı. Artık her akşam oraya gidecekti.

Bir akşam spor salonuna gittiği sırada hocasını gördü. Onu hiç kıyafetsiz görmemişti. Kalıplı bir adam olduğu belliydi ama kilolu diye düşünmüştü arkadaşım. Ama gördükleri kilodan çok daha fazlasıydı. Hocasının yanına gitti, hocası şaşırdı. Biraz konuştuktan sonra hocasının tüm hayatının spor ile geçtiğini öğrendi. Çok hoşuna gitti bu arkadaşımın. Böyle bir hoca olamazdı, imkansızdı. Nasıl insanlar var bu ülkede yaaa diye düşündü. Hayretler içerisindeydi, asla Türkiye’ye dönmeyecek gibi yaşıyordu orada. Her şey çok güzeldi.

Hocası ile yine bir gün ders çalışırken, hocası ona bir soru sordu. “Sen VAHO ajanı mı olmak istiyorsun?” Arkadaşım bu durum karşısında çok şaşırdı. Ama bu konu hakkında konuşmak çok hoşuna gidiyordu. Ona kendi hayallerinden bahsetti, yaptıklarından, olmak istediklerinden bahsetti. Blogunu yazma amacından bahsetti. Hocasını etkilediğini zannediyordu, seviniyordu. Gerçekleri göremiyordu artık. Rüyanın parıltısı gözlerini kamaştırmıştı. Hocası artık arkadaşımın kıvama geldiğini anladı ve ona dedi; “Yarın hazır ol, siyah bir jip sabah erken vakitlerde seni evinden alacak…”

3

[Bölüm 3] VAHO Gerçeği

Terlerin damladığını hissedebiliyordu arkadaşım. Hani derler ya adam öldürmenin ne olduğunu bilemezsin. Ama öldürmeyen biri için sanki kolay bir şeymiş gibi gelir ama aslında öyle değildir. Arkadaşım da o duyguları yaşıyordu. VAHO ajanı olmak istiyordu yıllar boyu ama karşısına çıkan bu şans karşısında dona kalmıştı. Hocasının ağzından dökülen kelimeler onda slown motion etkisi yapmıştı. Terler kafasından su dökülmüşcesine akıyordu vücudundan. Hocasının ağzından çıkan kelimeleri duyamıyodu artık. Sadece bir yankı sesi duyuyordu. Sağır olacak gibiydi. Ayağa zor da olsa kalktı, sendeleyerek kapıya yöneldi. Kapıdan çıkacakken hocası arkasından bağırdı; “unutma yarın erken saatlerde.”

Kendini üniversitenin dışına attı. Onu görenler korkuyordu. Kıpkırmızı kalmıştı, deli gibi terliyordu. Hiçbir şey düşünecek halde değildi. Hemen bir yere oturdu, derin derin nefes aldı. Korkuyordu. Çok korkuyordu. Bu gerçeği kaldıracak güçte değildi, hiç değildi. Olamazdı böyle bir şey. VAHO hakkındaki araştırmalarında çok kötü şeyler görmüştü. Çok fazla ölüm görmüştü. VAHO şartlarını okumuştu. Yalnızlık istiyordu ama öyle bir yalnız değildi. Hayat dizilerden ibaret değilmiş bunu anladı. Çok acı bir şekilde anladı. Ailesi aklına geldi hüngür hüngür ağladı. Bir kız gibi ağladı. Millet bana ne diyecek diye düşünmedi, düşünemedi delirmişcesine ağladı. Kafasını kaldırdığında ileride gördüğü adamlar yine o adamlardı; 2 takım elbiseli adam. En başından beri takip ediyorlardı onu. Belki de evi de onlar ayarlamışlardı, okuldaki notlarımı da onlar yükseltmişti, 1 kişilik öğrenci değişimini de onlar sağlamıştı diye düşündü. Yoksa dedi, yoksa o VAHO’den gelen mail gerçek miydi?

Hemen oturduğu yerden kalktı. Nereye gideceğini bilmiyordu. Hiçbir şey için hazır değildi. Neler olacağını aklının ucundan bile geçiremiyordu. O daha 20 yaşındaydı. Daha çocuğum diye nitelendiriyordu kendini. Hayalperest bir kişiydi sadece o. O her şeydi ama VAHO ajanı değildi, olamazdı.

Evine gitti. İnternetten okuluna ulaşmaya çalıştı ama internet kesikti. Telefon etmeye çalıştı ama telefon da çalışmıyordu. Tek bildiği şey onların arkadaşıma zarar vermeyeceğiydi. Onun endişesi ailesinden uzakta kalmaktı. Onun endişesi ölümdü. Hergün ölüm tehlikesi olan bir işte çalışamazdı. Ailesini tehlikeye atamazdı. Her şeyden önce o Müslüman’dı. Yaptığı araştırmalarda suikastleri gördü. Bir gün ondan da öyle bir şey istenildiğinde böyle bir şeyi yapamazdı. Ve o bir Türk’tü. Amerika istihbaratında çalışmak da neydi? Çaresizce yarını beklemeye karar verdi.

Gün boyu düşündü. Nasıl olacaktı, ne olacaktı? Blogu açtığı güne lanet etti. Ailesini merak etti, oturdu ağladı. Soğuk sulara girdi ve pencereden dışarı gözetledi. En ufak çıtırtıda ödü koptu. Derken kapı çaldı. Gelenler onun blogunun takipçileri…

O kadar garip bir ruh halindeydiki o an, onlara adresini verdiğini hatırlamıyordu. Ama vermiş de olabilirdi halen bilinmiyor. Kimseye bahsetmeme kararı aldığı bu olaydan onlara da bahsetmedi. Onları hiçbir şey olmamış gibi ağırladı. Saat gece yarısı olmuştu. Arkadaşları gittiler. Giderken erkek olan bir söz söyledi ve bu onun aklına takıldı o gün boyunca; “hiçbir şey göründüğü kadar basit değildir.” Bu sözün ne anlama geldiğini sonralardan anlayacak arkadaşım.

Gece boyu ne yapacağını düşündü. Uyuyamadı. Arkadaşının söylediği sözü düşündü. Ne demek istiyordu? Bu VAHO işi çok basit olmuştu, acaba bir terslik mi vardı? Acaba onlarda mı VAHO’dendi? Arkadaşımın kendine sorduğu asıl soru “ben kimdim?”

Sabaha kadar dua etti pencerenin önünde. Gün doğmaya yaklaştıkça kalp atışları hızlanıyordu. Gök kızılken siyah jip evin önüne geldi. Jipin ön yolcu koltuğundaki takım elbiseli arkadaşımın kapısına yaklaştı ve zile bastı. Zil acı acı çaldı. Kapıya yöneldi ve kapıyı açtı. Ayakları boşalmıştı adeta, adım atamıyordu. Takım elbiselinin belindeki silahı fark etti, neredeyse yine ağlayacaktı. Psikolojisi alt üst olmuştu. O böyle bir şey istemiyordu bunu anladı. Çok acı anladı.

Takım elbiseli adam “daha önceden söylenildiği üzere bizimle geleceksiniz” dedi. Adam arkasını döndü ve yürümeye başladı arkadaşım da onu takip etti. Jipin camları siyah filmliydi, hiçbir şey gözükmüyordu. Jipe yaklaşan takım elbiseli genç adam arka kapıyı açtı ve üniversitedeki hoca gözüktü. Onun yanına oturacaktı belli ki. Yavaş adımlarla arabaya ilerledi. Kapıdan eğilerek içeri girdi. Ağzını açamıyordu üzerinde karabasan var gibiydi. Takım elbiseli de arabaya indi ve yolculuk başladı.

O an arkadaşım nereye gittiğini bilmiyordu ama Sacremento’ya gidiyorlardı. Yolculuk boyunca kimse konuşmadı, hocası dışında. Hocası onun çok korktuğunu gördü ki arkadaşımın elinin üstüne elini koyarak “korkacak bir şey yok” dedi. Bu arkadaşımı pek de rahatlatmadı, hocasından nefret ediyordu artık. O yalancıydı onun için.

Birkaç saatlik yolculuk sonunda bir binanın önünde durdu jip. Daha doğrusu bir gökdelenin önünde. Çok büyük bir binaydı tabelada bir şey yazıyordu ancak okumayı başaramadı o anki korku ile. Arabadan takım elbiseli iki adam indi ve arkadaşımın kapısını açtılar. Hocası ve arkadaşım indiler, binadan içeri girmek için adımladılar yolu. Sonradan öğrenileceği üzere orası VAHO California merkeziydi.

4

[Bölüm 4] VAHO ile Yüzleşme

Binanın içindeydi artık. Girişte üstü aranacakken hocası görevlilere bir işaret yaptı ve arkadaşımın üstü aranmadı. Belli ki hocası yetkili biriydi orada. Korkusu gitmişti. Çünkü Türkiye’de gördüğü devlet binaları gibiydi. Sadece daha lükstü. Bir yandan da otele benziyordu. Kapının 20 metre kadar önünde resepsiyon gibi bir yer vardı. İçerisi çok büyüktü. 8 adet asansör saymıştı arkadaşım o gün. İnsanlar dolaşıyor, şakalaşıyor sıradan bir iş merkezi gibiydi.

Hocası arkadaşıma gelmesini söyledi. 4 kişi asansöre bindiler ve 22. kata çıktılar. Hocası ona bazı yerleri göstermek istediğini söyledi. Arkadaşım sesini çıkaramıyordu zaten. Uzun ve geni bir koridordan geçtikten sonra büyük bir kapıdan içeri girdiler. İçerisi büyük bir sinemayı andırıyordu, orası bir konferans salonuydu. Ekranda projeksiyondan yansıtılma görüntü vardı. İlginç olan şey ise içerisi boştu, kimse yoktu onlar haricinde.

Hocası oturmasını söyledi ve arka koltuklardan 2′sine oturdular. Takım elbiseli 2 adam ayakta kaldı. Ve projeksiyondan yansıtılan görüntü başladı. Bu VAHO’i anlatan bir belgeseldi. Ne yaptıklarını, görevlerinin ne olduğunu, hangi olaya nasıl müdahale ettiklerini, çalışanlarının kaça ayrıldığını, nasıl yeni alımların yapıldığını genel anlamıyla anlatıyordu.

Arkadaşımın kafasındaki soru işaretleri azalmaya başlamıştı. Artık hocasının kim olduğunu tahmin edebiliyordu. O bir eğitmendi anladığı kadarıyla. Eğitmenler VAHO’e yeni girmiş kişileri eğitirdi. Aynı zamanda eğitecekleri kişileri daha doğrusu VAHO katılmasını istedikleri kişileri kendileri seçebilirlerdi. Arkadaşımı da o seçmişti süphesiz ki. Ama neden?

Yaklaşık 40 dakika süren belgeseli izledikten sonra, kalktılar ve asansöre doğru yol aldılar. Asansör ile 30. kata çıktılar. Buranın içi daha değişikti. Bir çok oda vardı ve koridor vardı. Biraz gittikten sonra bir kapıdan içeri girdiler. İçeride 2 takım elbiseli bayan, 1 yaşlı takım elbiseli adam vardı, büyük bir masanın etrafında oturuyorlardı. Hoca ile arkadaşım içeri girdiler ve yanlarına gidip oturdular. Arkadaşım üvey evlat gibiydi, hala yaşadıklarına anlam veremiyordu ama tüm gözler onun üstündeydi. Arkadaşıma belgesel hakkındaki görüşlerini sordular. Arkadaşım da cevapladı, sonrasında konuşmalar şu şekilde ilerledi;

yaşlı takım elbiseli adam: Amerika’yı nasıl buldunuz?

arkadaşım: Güzel. (Anlamamış bir şekilde, ne diyor lan bu edasıyla.)

ytea: Peki, madem öyle istiyorsun meselemize gelelim biz de.

arkadaşım: (Kafa sallar)

ytea: Blogundan haberdarız. Yazdıklarını inceledik. Olayları bizimle bağdaştırma şeklin çok garipti ama bazıları bir o kadar da doğruydu. 1.5 yıl kadar süredir hocan (hocanın ismini söyledi) seni izliyordu. Sabıka kayıtlarından, tüm hareketlerinden haberimiz var. Sana bir teklif sunmak için buradayız. Ama şüphesiz bu teklif çok garip bir teklif olacak. Çünkü teklifi biz yapacağız ama senin bazı şeylerden geçmen lazım. Şu an ben bu kadarından bahsediyorum. Hocan sana bazı şeyleri anlatacak. Eğer sen bir karara varırsan tekrar görüşeceğiz. (dedi ve kalktı gitti.)

Odada 2 takım elbiseli kadın, hoca ve arkadaşım kaldı. Arkadaşım kızların güzelliğinden kendini alamıyordu. Derken hocası söze girdi.

Hoca: Olanları anladığını sanıyorum.

arkadaş: şey…

Hoca: Bu hayatının yönünü değiştirecek bir karar. senin bunu istediğini düşünmesem seni seçmezdim.

arkadaş: anlamıyorum.

Hoca: Anlarsın… Şimdi seni evine bırakacaklar. Düşünmen için zaman veriyorum. Bu sürede kimseye bir şey söyleme. Kimseyi de meraklandırma. 3 gün sonra evinden aldıracağım tekrar.

arkadaş: peki. (korkmuş bir ifade.)

Arkadaşımı evinin önüne bırakırlar. Kapıdan içeri girer. Dayak yemiş bir halde gibidir. Beyni çatlayacak gibi oldu ve uyumak istiyordu. Uyudu ve uyandı. Uyandığında gördüğüne inanamadı. Saatlerce uyumuş gibi gelmesine rağmen sadece 20 dakika uyumuştu. Bu olaylar hayatını alt üst etmişti. Ailesini aradı ve onların iyi olduğunu öğrendi içi rahatladı, anne sesi duymak ona iyi geldi. Artık ne yapacağını düşünme sırasıydı. 3 gün vakti vardı ve bu 3 gün boyunca düşünecekti, araştıracaktı ve bir karara varacaktı. Ailesi mi, hayalleri mi?

5

[Bölüm 5] VAHO’ya Dair

VAHO ona ileriki zamanlarda neler olacağı hakkında hiçbir şey söylememişti. Arkadaşım ileride ne olacağını, izlediği dizilere göre yorumlayabiliyordu ancak. Ailesinden ayrı mı kalacaktı, Türk vatandaşlığından ayrılmak mı zorunda kalacaktı ne olacaktı hiç bilmiyordu. Bu düşünceler eşliğinde tekrar yattı ve ertesi gün öğle saatlerine doğru uyandı. 2 gün sonra tekrar onların yanına gidecekti. Kahvaltı yaptı ve dışarı çıktı. Biraz hava aldı hatta luna parka bile gitti. 4-5 saat vakit geçirdikten sonra spor salonuna gitti. Orada çalışanlara hocasını tanıyıp tanımadıklarını sordu. Ama kimse onu tanımıyordu. Spor salonu sahibinin söylediğine göre 1 yıllık peşin ödeme yapmış ve sadece benimle karşılaştığı gün çalışmaya gelmişti, bir daha da gözükmemiş. Her şey yavaş yavaş şekillenmişti artık. Eve döndü ve televizyon izledi. Ailesi ile konuştu, konuştuktan sonra çaresizlikten ağladı.

Gece boyu düşündü. Hayallerin bu değil miydi dedi kendi kendine. İyilere yardım etme gücü bulacaksın kendinde dedi. Ama “neden ben?” sorusuna hala cevap veremiyordu. Acaba beni Türkiye’ye karşı mı kullanacaklar gibi paranoyakça düşünceler içindeydi. Bu düşünceler ile günler geçti, beklenen gün geldi…

Uykudan zil sesi ile uyandı. Siyah takım elbiseli adam yine onu almaya gelmişti. Hocası yine arkadaydı. Bindiler ama hareket etmediler. Ne oluyor diye sordu arkadaşım. Hoca da “korkacak bir şey yok ama senin güvenliğin için bir önlem almak zorundayız, gözlerini bağla lütfen” dedi ve arkadaşıma bir mendil attı. Arkadaşım gözlerini bağladı ve harekete geçtiler. Yolculuğun sonunda arabadan indiler. Orman gibi bir yerdeydiler. Yerler topraktı, kuş sesleri geliyordu ve hiç araba sesi yoktu. Çok fazla korktu, öldüm ben diyordu. Sonra büyük bir kapının açılma sesi gibi bir şey duydu. İçeri girdiler ve arkadaşımın gözünü açtılar.

İçerisi rutubet kokuyordu, kanalizasyonu andırıyordu. İlerlediler ve bir kapıdan içeri girdi. Diğer tarafa hiç benzemeyen son derece teknolojik lüks bir yerdi. Biraz hapishaneyi andırıyordu. Odalar vardı bir sürü. Sonra ilerlediler ve birkaç merdiven aşağıya indiler. Aşağıda büyük bir spor salonu vardı. Son derece gelişmiş spor aletleri bulunuyordu. Sonra bir koridordan devam ettiler ve aşağıda tırmanma alanları vardı. Biraz daha yürüdüler ve boş büyük bir yere girdiler. Şu ana kadar içeride kimseyi görmemişti arkadaşım. Arkamızdan birileri geldi. Bunlar öğrencilerdi. Yaşları 16-24 arasında değişiyordu. Kızlı erkekli yaklaşık 60 kişi vardı. Hoca konuşmaya başladı ve sana buraları göstermek istedik dedi arkadaşıma. Burası saha ajanı adaylarının eğitim gördüğü yerler dedi. Daha sonra merdivenlerden yukarı çıktılar ve yönetim kısmının olduğu bölüme geldiler.

Girdikleri oda fazla büyük değildi. Ortada bir masa vardı. Oturdular ve biraz bekledikten sonra kapıdan bir adam girdi. Takım elbisenin aksine üzerinde spor kıyafetleri vardı. Ve orda arkadaşıma VAHO’e nasıl girildiğini, girdikten sonra neler yapıldığını anlattılar.

Şimdi size VAHO’e nasıl alım yapıldığını kısaca anlatayım;

VAHO’e 3 şekilde alım yapılıyor. Birincisi, büyük ülkelerin büyük üniversitelerindeki hocaları bünyelerine katıyorlar. Bu hocalar çocukları tanımakla sorumlu. Çocukların okuldaki proje katılımlarına, gösterdiği başarılara göre VAHO’e öneride bulunuyorlar.

İkincisi, siz başvurabilirsiniz. Bu biraz zor bir yoldur. Başvuruların %95′i elenmektedir. Çoğuda kökenden dolayı. Amerika kökenli olmanız gerekmektedir. Bu şartı geçtiğinizde sınava girersiniz. Genel kültür ve tuzaklı soru ağırlıklıdır. Sınavı geçerseniz ki zordur, sözlü mülakat var. Sözlü mülakat 2 gün sürmektedir. Bu sürede sizi her yönden test ederler. Ondan sonra yalan makinasına sokulursunuz. Onu da geçerseniz 8 aylık bir eğitim söz konusu. Bu eğitim fiziki ve zihinsel bir eğitimdir. Sizin hangi konuda başarılı olduğunuz saptanmaya çalışılır. Ondan sonra hangi bölümde çalışacağınız belirlenir. Masa başı da olabilir, saha ajanı da olabilir. Ya da bilim adamı olma yolunda da ilerleyebilirsiniz. Bu onların kararına kalmıştır. Hangisine seçilirseniz seçilin yaklaşık en az 2 yıllık bir eğitimden daha geçersiniz.

Üçüncüsü ise onların sizi fark etmesidir. Yaptığınız hatalardan, başarılarınıza kadar birçok şey onların dikkatini çekmiş olabilir. Onlar sizin yeteneklerinize karar vermiştir. Sizin hakkınızda planlarını çizmişlerdir. Sizin tercihinize bırakılmıştır artık her şey.

Arkadaşıma anlattıklarına göre eğer kabul ederse bundan kimsenin haberi olmayacaktı. Ailesi dahi bilmeyecekti. Amerika’da üniversite okuyor gibi gösterilecekti, tüm ayarlanmalar onlar tarafından yapılacaktı. Arkadaşım kabul ederse neler olacağını hiç bilmiyordu. Çünkü bu konudan fazla bahsetmemişlerdi. Ama kalbi çok hızlı atıyordu. Gözüne güzel gözükmeye başlamıştı bu iş. Toz pembe olmuştu her taraf o eğitim üssünü gördüğünde. Onların amacı da buymuş zaten…. Şimdi ona yöneltilen soru; “tamam mı, devam mı?”

6

[Bölüm 6] Verilmesi Gereken Zor Karar: VAHO

Arkadaşım bilmediği yollardan yürümek niyetindeydi. Yaptığı seçimin farkında değildi. Cevabı devam olmuştu. Hocası hariç herkes dışarı çıktı. Hocası ona neler yapması gerektiğini söyledi. Burdan çıktıktan sonra Türkiye’ye geri dönecekti. Ailesine ve arkadaşlarına yalanlar söyleyecekti ve Amerika’da eğitimlere başlanacaktı.

Arkadaşımın kafasında birçok soru vardı. Dinine aykırı işler yaptıracaklar mıydı? Ülkesine karşı işler yaptıracaklar mıydı? Bunlar onun için çok önemli hususlardı. Bu fikirleri bir kenara atmaya çalıştı bir süre. Ailesini görecekti ve dahası onlara hayatının yalanını söyleyecekti.

Yine gözlerini bağladılar ve dışarı çıkardılar. Arabaya bindiler ve evine götürdüler. Eşyalarını hazırlayan arkadaşımı daha sonra havaalanına bıraktılar. Türkiye’ye inen arkadaşım evine vardı ve ailesine sürpriz yaptı. Olan biteni onlara anlattı. Tabii ki yalan söyledi. Oradaki üniversitede eğitim göreceğini, hocalarının onda büyük bir potansiyel gördüğünü, burs da vereceklerini söyledi. Ama artık fazla görüşemeyeceğiz diye annesine dediğinde sarılarak ağladılar. Çok zor bir şeydi ama gerekliydi. Çünkü eğitime alınacaktı arkadaşım. 1 hafta boyunca hasret giderildi. Büyüklerin elleri öpüldü, tüm ortam hazırlandı uçağa binildi. Arkadaşımın aklında türlü düşünceler vardı. Bir yandan da içi içine sığımıyordu, hayalleri gerçekleşecekti. Havaalanına indiğinde aynı jip onu bekliyordu. Havaalanından onu aldılar ve Berkeley’deki VAHO binasına götürdüler. Hocası da oradaydı. Ona birkaç soru soracaklarını söyledi.

Arkadaşım ve daha önce hiç görmediği son derece ciddi bir adam sorgu odası gibi bir yere girdiler. Oda kamera ile gözetleniyordu aynı zamanda. Ellerini masanın üstüne koyması söylendi o da koydu. Ve aralarında şu konuşmalar geçti;

adam: Din, dil, ırk gözetmeden verilen görevleri sorgulamadan yapacağına söz veriyor musun?
arkadaş: Ben böyle bir şey asl (sözü kesilir)
adam: Evet ya da hayır!
arakadaş: hayır!
adam: Sana verilen bu görevi kötüye kullanmayacağına, Amerika’ya yönelik saldırılara karşı savaşmaya söz veriyor musun?
arkadaş: evet.
adam: Bu kurumun bünyesinde bulunduğundan, görevin sonlandırılsa dahi yaşadıklarından kimseye bahsetmeyeceğine söz veriyor musun?
arkadaş: evet.
adam: öyle olsun bakalım. (Der ve odadan çıkar)

Yalnız başına 1 saat kadar odada kaldıktan sonra arkadaşım, yanına aynı adam ve yanında 2 kişi ile gelir. Arkadaş çok korkar, verdiğim cevaplar yanlış mıydı acaba diye düşünür. 2 adam koluna girer ve arkadaşı dışarı çıkartır. Jipin içine atarlar ve gözlerini bağlarlar, elini de kelepçelerler. Korkudan bağırır ve kapıyı tekmelemeye başlar. Bunun üzerine ön koltuktaki adam arkadaşın boynundan bir iğne saplar ve arkadaş gözlerini bir odanın içinde açar…

Hapse atıldığını zanneden arkadaş, kapıyı tekmelemeye başlar. Baya bir başı ağrır. Sonra fark eder ki kapının kolu vardır. Kolu açar ve kapının kilitli olmadığını görür. Bir koridora çıkar ve koridorda ilerlemeye başlar. Bu yeri tanımıştır, burası VAHO eğitim merkezi.

Hiçkimsenin orada olduğundan da haberi yok ve başına bir şey gelse hiçbir şey olmayacak. Ama bir kere girmiştir bu yola ve dönüşü yoktur.

Koridorda ilerlerken sesleri duyar. Bunlar silah sesleri. Oraya doğru korkak adımlarla gider ve hocasını görür. Hocası ona ailene hoşgeldin der. Gördüğü manzara çok ilginçtir. Tesisin içinde adeta orman vardır ve gizlenmiş hedefler vardır ormanın içinde. Ortalama onun yaşlarında öğrenciler orada eğitim görmektedirler. Anladığı kadarıyla o tesis çok büyüktü ve tüm her şey o tesisin içindeydi.

Hocası ona en az 1 yıl burada eğitim göreceğini söyledi. Bu süreyi 1 yıl tutmak senin elinde, eğer başarılı olamazsan 5 yılda olabilir dedi. Ve o gün kafasında planını yaptı. 1 yıl sonunda buradan çıkacaktı. Hocası şimdi git odana ve dinlen. Yarın erkenden eğitimlere başlıyoruz dedi. Arkadaşım da odasına gitti ve yatağına yattı. Ailesiyle nasıl iletişim kurabilecekti, dışarıya ne zaman çıkabilecekti hiç bilmiyordu. Tek bildiği artık VAHO’in malı olduğudur…

7

[Bölüm 7] Blog’a Dair [Yayınlanma Tarihi: 26/01/2012 11:30]

Birçok kişi blogun ne olduğunu sordu. Blog için başlı başına bir bölüm yazmak istedim. Bildiğiniz üzere arkadaşımın VAHO tarafından keşfedilmesi blog sayesinde olmuştu. Peki blog’a ne oldu? Blog’un içinde neler vardı? Blog’daki hangi makaleler VAHO’nun dikkatini çekmişti? Bunlardan ilerde yine bahsedeceğiz ama burada kısaca bahsetmek istiyorum.

Arkadaşım blogu kendi duygu ve düşüncelerini yazmak için açmıştı. Günlük tutar gibi bloga yazıyordu yaşadığı olayları. VAHO hayallerinden de bahsediyordu, izlediği yabancı dizileri de yorumluyordu aynı zamanda. Daha sonra internetten para kazanma olayını fark etti. Sitesine reklam alıp para kazanmak istiyordu. Paraya ihtiyacı yoktu ama kendi hayatını yazdığı blog üzerinden para kazanmak çok güzel geldi ona. Hayatının birileri tarafından önemsendiğini, yaşadığı olayların sıradan olmadığını hissedecekti. Egolarını tatmin etmek istiyordu…

Gel görelim ki hiçbir şey arkadaşımın istediği gibi olmadı. Yazdıkları şeyler ilgi çekmiyor, ziyaretçi getirmiyordu. Dolayısı ile de reklamlara tıklayan olmuyordu. İşte o vakit karar verdi çarpıcı makaleler yazmaya. Belki de hiç alakası bile olmayan olayları, VAHO işin içindeymiş gibi göstererek ziyaretçi çekmeye çalışacaktı.

Önce Türkçe yazdı makalelerini. Ama tabii ki bunun hiçbir faydası olmadı. Amerika’da yaşanan trafik kazası hakkında yazdığı Türkçe makale hiç kimsenin ilgisini çekmiyordu. En azından Türkçe bilen kişilerin ilgisini çekmemişti…

Makalelerini ingilizce yazmaya başladı ve yavaş yavaş USA ağırlıklı ziyaretçiler gelmeye başladı bloga. Amerikan haber sitelerine giriyor, yaşanan olayları inceliyor ve VAHO ile bir bağlantı kuruyordu. Bu yaptıklarının hayatını değiştireceğinden hiç de farkında değildi.

Peki o bloga VAHO ile ilgili neler yazmıştı da VAHO’nun dikkatini çekmişti? Arkadaşımın ileri ki zamanlarda öğreneceği bir bilgidir bu, ben şimdi biraz bahsedeceğim yine de.

2005 yılında arkadaşımın dikkatini bir haber çekiyor. Haberde yazılana göre eski bir IBF ajanı evinde öldürülmüş olarak bulunuyor. Haberin başlığı da “Eski IBF Ajanını Kim Öldürdü?” gibi bir şey. Olayı IBF araştırıyor tarzı da şeyler yazıyor haberde. Arkadaşım bu konuyu sıradan görüyor ve konu ile ilgilenmiyor, başka haberlere bakıyor. Bu sırada o haberin silindiğini gören arkadaşım o haberin üstüne yoğunlaşıyor. Birçok haber sitesine bakıyor ve aynı konu ile alakalı bir başka haber buluyor. O haberde de IBF’nin soruşturmayı tamamladığı, eski IBF ajanının intihar ettiği söyleniyor ve olay kapatılıyor. Bu haber üstüne yoğunlaşan arkadaşım hemen kendi sitesinde bir makale yayınlıyor, başlık da şöyle; “VAHO tarafından öldürülen eski IBF Ajanı”. Olay hakkında alakasız deliller uyduruyor, olmayacak bağlantılar kuruyor ama ilgi çekmeyi başarıyor. 1 saatte yüzlerce kişi o makaleyi okuyor. Arkadaşım bilmese de kaderi o 1 saat içinde değişiyor…

Blog, arkadaşımın eğitimi sırasında kapatılmıştır. Arkadaşımın blogun kapatılma haberini kuzeninden öğrendiğini ileriki kısımlarda göreceğiz.

8


[Bölüm 8] İlk Gün [Yayınlanma Tarihi: 26/01/2012 12:29]

Bölüm 6′nın devamıdır.

Birisinin onun yüzünü okşadığını hissetti ve uyandı. Gördüğü kişi annesiydi. Arkadaşım ağlayarak annesine sarıldı. Annesi ona üzülme her şeyi biliyorum, her şey geçecek dedi. Arkadaşım annesine sordu, seni buraya kim getirdi, neden getirdi dedi. Annesi de “ben her zaman yanındayım, sen güçlü bir çocuksun her şeyin üstesinden gelirsin, sana güveniyoruz uyan artık” dedi. Evet arkadaşım rüya görmüştü. Derin bir nefes aldı. İçerisi zifiri karanlıktı, hiç ışık girmiyordu içeriye. Saatin kaç olduğunu da bilmiyordu. Kapısını açtı ve dışarı çıktı. Koridorda çok parlak bir aydınlık vardı. Koridorda ilerledi ve yine ormanlık bölgenin olduğu yerden sesler duymaya başladı. Koşarak oraya gitti, eğitimin başladığını anladı.

Hocasını gören arkadaşım koşarak onun yanına gitti. Hocası hiçbir şey söylemeden arkadaşımın yüzüne bir yumruk attı. Gözleri dolmuş bir şekilde yerden kalkan arkadaşımın kulağına şu sözleri fısıldadı; “Buradaki disiplin, senin ülkendeki askeri disiplinden de fazladır. Burada seni her yönden eğiteceğiz. Saat veya ışık olmadan vaktinde kalkmayı öğreneceksin. Her yanlışının sonuçlarına katlanmayı öğreneceksin. Şimdi arkadaşlarının arasına katıl ve onlarla birlikte koş!”.

Arkadaşım açtı. Yemek yememişti uzun süredir, hatta su bile içmemişti. Bunun yanı sıra tuvalete de gidememişti hiç. Her yönden sıkıntılı durumdaydı. Ortalama bir futbol sahası büyüklüğündeki yerde koşuyorlardı. Hiç duracak gibi değillerdi. Ama arkadaşım dayanmalıydı, başına geleceklerden çok korkuyordu. 3 tur attıktan sonra durdular ve öndeki eğitmeni takip ettiler. Bu adamı da ilk kez görüyordu arkadaşım. Biraz ilerledikten sonra yemekhane gibi bir yere girdiler. Anlaşılan daha kahvaltı yapılmamıştı.

Sırayla herkes kahvaltısını aldı ve masalara oturdu. Arkadaşım yalnız oturmayı tercih etti ama onu 2 erkek yalnız bırakmayacaktı.

Erkeklerden biri: Demek o sensin.

Arkadaşım: Kim?

Erkeklerden biri: Hocanın öğrencisi. (Hoca yerine isim söyler. Arkadaşın Berkeley Üniversitesindeki hocadan bahsetmektedir.)

Arkadaşım: Evet, neden?

Erkeklerden biri: İşin çok zor.

Arkadaşım bunun üzerine bir şey demedi ve kahvaltısına devam etti. Ama bu sözler üstüne çok korkmuştu. Halen hocasının tam olarak kim olduğunu bilmiyordu. Bu öğrencilerin her birinin hocası mı vardı? Varsa hocaları neredeydi?

Yukarda konuştuğu çocuğun ismi John, diğer yanına oturanın da ismi Michael’dır. Gerçek isimlerini vermedim.

Zengin bir kahvaltı yaptıktan sonra John ve Michael ile tokalaştı arkadaşım. Oradaki ilk arkadaşları onlardı. Onlarda oraya daha 3 ay önce gelmişlerdi.

Herkes kahvaltısını bitirdi ve yemekhanenin kuzey tarafındaki kapısına yöneldi. Oradan geçtikten sonra 100 kadar bilgisayarın olduğu bir odaya girdiler. Arkadaşım Michael’a burada ne yapacağız diye sordu. O da “burda haftada 4 gün akşam saatleri yazılım eğitimi alırız, ama kahvaltıdan sonra geldiysek bil ki ailelerimiz ile iletişime geçmek içindir.” Sonunda ailesi ile iletişime geçebilecekti çok sevindi.

Önce tuvalete gitti ve ona söylenen bilgisayara oturdu. Bilgisayarı açtığında çok şaşırdı. Daha önce hiç görmediği bir işletim sistemi vardı. Masaüstünde garip programlar vardı. Michael onun yanına geldi ve ona yardım etti. “Burada sana izin verilenden başka hiçbir yere giremezsin” dedi. Michael msn tarzı bir program açtı ve kendi bilgisayarına geri döndü. Bu programda kuzeninin, babasının, ablasının msn adresleri vardı. Anlaşılan her şey ayarlanmıştı.

Açık olan kuzeni ile görüştü. Havadan sudan bahsettiler. Arkadaşım yine hep yalan söylemek zorunda kaldı. Daha sonra kuzeninin yazdığı bir şey ile şoke oldu. Kuzeni ona blogunu neden kapattın diye sormuştu. Arkadaşımın böyle bir şeyden haberi yoktu. Blogunu falan kapatmamıştı o. VAHO’nun yaptığını düşünerek kuzenine daha fazla ilgilenemediği için kapattığını söyledi. Hocasına sorulacak şeyler birikiyordu. Ama cevap alabilecek miydi, o konuda karamsardı.

2 saatlik süreden sonra erkekler ve kızlar ayrıldı. Erkekler spor salonuna gitti. Spor salonunda 6 tane kaslı adam vardı. Belli ki bunlar spor hocalarıydı. Arkadaşımın hocası halen gözükmüyordu ortalıkta.

Herkes çalışmaya koyuldu ama arkadaşım ne yapacağını bilmiyordu. Hocalardan biri onu yanına çağırdı ve onu takip etmesini söyledi. Birlikte spor salonunun oradaki bir odaya girdiler. Hocası ona soyun dedi ve arkadaşım da soyundu.

Hoca: vücut geliştirme ile ilgileniyorsun anladığım kadarıyla.

arkadaş: evet efendim.

Hoca: (Odadaki masayı gösterir.) Otur bakalım şöyle sana program yapalım.

Hoca: (Programı yaptıktan sonra arkadaşıma 2 kağıt verir.) Al bu beslenme programın, bu da antrenman programın. Geceleri uyumamak yok kesinlikle. Bu spordan sorumlu hocan benim bundan sonra. Hadi çalışmaya başla.

1 saat kadar çalıştıktan sonra yemekhaneye giderler tekrar. Ama dikkatini bir şey çeker. Herkese aynı yemek verilmemektedir. Kimisine tavuk sote, kimisine et mangal tarzı yemekler verilmektedir. Arkadaşım beslenme programına bakar ve kağıdın üzerinde 84 numaralı yemeğı al yazmaktadır. Gider ve yemek dağıtan kişiye 84 numara der. 200 gram kadar haşlanmış tavuğu, 1 porsiyon pilavı, şeftali suyunu, salatayı Michael ve John’un yanında yer. Daha sonra herkes ayaklanır ve yine bir yere giderler. Bu sırada hocası (üniversitedeki) arkadaşımı tutar ve onu başka bir yere götürür. Ve yolda ona der: “Arkadaşların atış eğitimine gidecek, sen daha hiç silah dahi tutmadın, sana biraz ben göstereceğim silah kullanmayı.”

Poligon gibi bir yere gelirler ve hocası ona silahın bölümlerini gösterir. Şarjöre nasıl kurşun katılacağını, silahın emniyetini açmayı kapamayı, silahı tutmayı bu tarz şeyleri gösterir ve birkaç el ateş ettirir. “1 hafta boyunca özel olarak çalışacağız, daha sonra arkadaşlarının yanına katılacaksın, şimdi sen dinlenebilirsin odana git, yarın erken saatte görüşeceğiz.”

Odasına gider, odasının ışığı yanmaktadır. Yatağının üstünde kıyafetler vardır. Spor kıyafetleridir bunlar. Ve masanın üstünde bir de silah vardır, içi boştur. Silahı söküp taksın, incelesin diye koyduklarını düşünmüştür arkadaşım. Nitekim de öyledir.

Oldukça yorulan arkadaşım yatağına yatıp dinlenir. İlk gün hiçbir şey yaptırmamalarına rağmen bu kadar yorulan arkadaşımın ileriki günlerde neler olacağından haberi yoktur. Uyandığında odası yine karanlıktır ve kalbi hızlı hızlı atmaya başlar. Acaba yine mi uyuya kalmıştı?

9

[Bölüm 9] Eliesha [Yayınlanma Tarihi: 26/01/2012 13:35]

Hemen kalktı ve yatağına bırakılan kıyafetlerden birini giydi. Hemen koridora çıktı ve ormanlık alana gitti. Hocası oradaydı öğrenciler de yeni yeni geliyordu. Bu sefer vaktinde ulaşmıştı oraya. 5 tur koştuktan sonra yine kahvaltıya geçildi. Kahvaltıdan sonra bilgisayar bölümünde 2 saat kalındı. Bilgisayar bölümünden sonra da spor salonuna geçildi, kızlar yine başka yere gitti. Hocanın yazdığı programı uyguladı. Üniversitedeki hocası ile yine poligona gittiler. Arkadaşımın aklında birçok soru vardı ve bu soruları hocasına sormak için uygun bir zaman olduğunu düşündü. Birkaç kez ateş ettikten sonra hocasına konuşmak istediğini söyledi hocası da kabul etti.

Arkadaşım: Neden ben?

Hocası: Neden sen olduğunu bilmiyorsan, kimse bunu bilemez.

Arkadaşım: Neden benim özel eğitmenim var.

Hocası: Yavaş ol bakalım. daha 2. gününden her şeyi öğrenemezsin.

Arkadaşım: Ne zaman evime döneceğim. (Amerika’daki evini kasteder.)

Hocası: Buradaki eğitimin bittikten sonra belli olacak her şey.

Arkadaşım: Peki dışarı ne zaman çıkacağım?

Hocası: (Kahkaha atar) Dışarı mı? Hala anlamadın sanırım. Buradaki eğitimini başarı ile geçmediğin sürece dışarıyı göremeyeceksin. Burada ihtiyacın olan her şey var.

Arkadaşım: Peki efendim. Şimdi odama gidebilir miyim?

Hocası: (Yine kahkaha atar) Sen yatmaya geldiğini mi zannediyorsun? Daha sen bir hiçsin, hiçbir şey bilmiyorsun. Derhal eğitim salonuna…

Arkadaşım ilk buraya geldiğinde büyük bir salona girmişti. Yine oraya gitti. Herkes beyaz kıyafet giymişti. Karate kıyafetine benziyordu kıyafetleri. John’un yanına gitti ve ne yapmam lazım dedi. O da soyunma odasını göstererek dolabını bul ve kıyafetini giy gel çabuk dedi. Gitti geldi, herkes oturuyordu hocanın karşısında. Kung Fu hocasıydı bu. Arkadaşımı ayakta gören hoca, “bugünkü şanslı öğrencim gel bakalım” dedi. Arkadaşım çok fena tırsıyordu. Hoca arkadaşımın boyu ile de dalga geçmeyi de ihmal etmedi. Ve saldır bana dedi arkadaşıma. Arkadaşım korktu bir şey yapmadı. Hoca tekrar söyledi aynı şeyi. Arkadaşım geri adım atmaya başladı. Hoca yaklaştı ve 2 tekme savurdu arkadaşıma, arkadaşım yerdeydi ve nefes alamıyordu. 20 saniye kadar nefes alamadı ama sonra ayağa kalktı. Hoca da öğrencilere dönüp siz saldırmazsanız karşınızdaki saldırır dedi. Bu sefer arkadaşım koşarak hocaya vurmayı denedi, hoca yine bir tekme ile arkadaşımı yere serdi ve öğrencilere dönerek öfkeyle kalkan zararla oturur tarzı bir söz söyledi. Arkadaşım her yere serildiğinde hoca arkadaşlarına bir öğüt veriyordu.

Arkadaşımın her tarafı ağrıyordu artık. Hiç böyle dayak yememişti daha önce. Hoca arkadaşıma gidip köşede dinlenmesini söyledi. Diğer öğrenciler ayağa kalktı ve hoca onları çalıştırmaya başladı. Hepsi aynı hareketi yapıyordu.

Arkadaşım Allah’a yalvarıyordu. Kurtar beni diyordu, çok çaresizdi. Ağlamaklı oldu yine zor tuttu kendini. 2 saat kadar onları izledi, sonra akşam yemeği vakti geldi. İlk kez akşam yemeği yiyecekti orda. Yine aynı yemekhaneye geçtiler. Numarasını söyledi ve yemeğini aldı.

Bu sefer yanına güzel bir kız oturdu. Onunla tanıştılar. Kızın ismi Eliesha’ydı. O da daha 2 haftadır oradaydı. Konuştular, oraya nasıl geldiklerinden bahsettiler. Arkadaşım kızdan etkilenmişti besbelli. Daha sonra yatmak üzere odalarına gittiler.

Arkadaşımın aklında Eliesha vardı. Sarışın, uzun boylu, mavi gözlü bir kızdı. Çok sıcak davranmıştı arkadaşıma. Arkadaşım aşık olmuştu. Ama VAHO’nun içinde aşk nasıl karşılanırdı? Eliesha’nın ismini hikayemizde sıkça göreceğiz artık.

10

[Bölüm 10] Teste Dair [Yayınlanma Tarihi: 26/01/2012 14:47]

Arkadaşım odasına gittiğinde odada bir telefon fark etti. Kim koymuştu, neden koymuştu bilmiyordu? Ahizeyi kaldırdı direk arama sesi geldi hiçbir tuşa basmadan. Hemen ahizeyi kapadı ve bekledi. Acaba kimi arıyordu telefon? Tekrar ahizeyi kaldırdı yine çaldırma sesi geliyordu. Tuşlara basmayı denedi, tuşlar çalışmıyordu. Derken telefon açıldı. Karşıdaki ses annesinin sesiydi. Alo dedi annesi. Arkadaşım da alo dedi. Annesi çok sevindi oğlunun sesini duyduğuna. Uzun uzun konuştular. Ama arkadaşımın aklına takılmıştı bu telefon sürprizi.

Kıyafetlerini değiştirdi, yatağına uzandı. Işıklar kapandı uyku vaktinin geldiğini anladı. Ama o Eliesha’yı düşünüyordu. Bu kızın hikayesi tam olarak neydi acaba? Bu kadar tatlı, sevecen ve narin gözüken kızın böyle bir ortamda ne işi vardı?

Günler bu şekilde geçti. Her sabah ormanda koşuyorlar, kahvaltı yapıyorlar, bilgisayar başında vakit geçiriyorlar, vücut geliştirme yapıyorlar, yemek yiyorlar, dövüş eğitimi alıyorlar, akşamları da farklı aktiviteler yapıyorlardı. Bazen bilgisayar eğitimi alıyorlardı. Bazen de kimya eğitimi alıyorlardı.

Kimya derslerinde 2′şerli grup şeklinde oturuyorlardı. Tahmin ettiğiniz üzere arkadaşım ve Eliesha bir grup olmuştu. Küçük patlayıcılar yapmayı öğreniyorlar, hangi durumda ne tür patlayıcı kullanılır, bazı gazların özellikleri tarzı şeyler öğreniyorlardı.

İlk 2 hafta bu şekilde geçti günleri arkadaşımın. Eliesha ile de çok sıkı arkadaş oldular ama tam da arkadaşlık sayılmaz aslında. Dövüş eğitiminin, kimyanın, bilgisayar eğitiminin temellerini öğrenmişti bugüne kadar. Silahları da tanıyordu az çok artık.

2. haftadan sonra daha yoğun bir programa geçildi. Programa yüzme, hareketli araçlar hakkında genel bilgi ve kullanım incelikleri, taktiksel avantaj, pratik ilk yardım gibi dersler eklendi. (tam türkçeye çeviremedim bazı derslerin isimlerini.) Arkadaşım Eliesha ile birlikte her dersin üstesinden geliyordu. Zor olan uygulamaları bile birlikte zevk alarak yapıyorlardı. Bu durum gözetmenlerin gözünden kaçmamıştı tabii ki.

Bu sırada arkadaşımın üniversitedeki hocası gözükmemişti hiç. Acaba neredeydi, daha önemli bir işi mi vardı? Yoksa arkadaşımı bırakmış mıydı artık, başka öğrenci mi bulmuştu? Bunların cevabını bilmiyordu o günlerde arkadaşım.

Diğer öğrencilerin de hangi odalarda kaldığını öğrendi. Bugüne kadar nasıl fark edemediğine şaşırdı. Bir arka koridordaydı diğer odalar. Garibine giden şey ise onun odasının bulunduğu koridorda başka oda yoktu. Bir başka garibine giden şeyse koridolarda, odalarda kamera olmamasıydı.

Arkadaşımın odasındaki eşyalar gün geçtikçe artıyordu. Önce telefon, sonra dolap, sonra defter kalem, sonra yeni ayakkabılar. Derslerdeki başarısından dolayı ödüllendirildiğini düşünüyordu.

Derken 1. ayını tamamlamasına 2 gün kala bir eğitim sırasında hocasını gördü, onu izliyordu. Eğitimden sonra hocasının yanına gitti ve özel olarak konuştular. Konu Eliesha’ydı.

Hoca: Derslerde çok başarılı olduğunu duydum, iyi idare ediyorsun bu durumu.

Arkadaş: Evet, madem buraya geldim hakkını vermek istiyorum.

Hoca: Güzel. Buradaki kurallarımızı biliyorsun değil mi? (Öğrenciler arasında duygusal yakınlaşma yasak, bunu demeye getirdi.)

Arkadaş: Evet efendim. Eliesha’dan bahsediyorsanız sadece arkadaşız efendim.

Hoca: Ben öyle bir şey söylemedim. Sadece kuralları bilip bilmediğini sordum.

Hoca: 2 gün sonra 1. ayın dolacak. Küçük bir teste hazır ol. (ve gider.)

Arkadaşımın aklına takılmıştır bu test meselesi. Acaba ne testi yapacaklardı? Ne yapması lazımdı? Eliesha’nın odasını biliyordu artık. Hocası ile konuştuktan sonra Eliesha’nın odasına gitti. Muhabbet ettiler.

Arkadaş: Hocam bana bir testten bahsetti.

Eliesha: He bu arada senin niye bir hocan var? Kim o adam?

Arkadaş: Bu konuyu ben de tam olarak bilmiyorum. Ama beni buraya o soktu.

Eliesha: Enteresan. Test mi demiştin?

Arkadaş: Evet, 1. ayda ufak bir teste gireceksin dedi bana. 2 gün sonra test.

Eliesha: Tekçe şunu söyleyebilirim. Takımını seç dediklerinde beni…(Işıklar kesilir, sözü yarım kalır.) Hemen git burdan, hemen odana git.

Işıkların kesilmesi ile arkadaşım doğru odasına koşar ve yatağına yatar. Eliesha’nın neden bu kadar tepki gösterdiğine anlam veremez. Test konusu da aklına takılı kalmıştır. Eliesha takımına beni seç mi demek istedi yoksa seçme mi demek istedi diye düşünür durur. Acaba test ne olacaktı?

11


[Bölüm 11] Asıl Test [Yayınlanma Tarihi: 26/01/2012 15:40]

Uyandı, o günde diğer günler gibi geçti. Dikkatini çeken şey ise o gün Eliesha yoktu ortalıkta. Onun test hakkındaki sözünü anlayamamıştı halen. Gün sonunda Eliesha’nın odasına gitti, kapı kilitliydi. Çaresizce odasına gitti ve yattı, yarın test günüydü.

Sabah uyanmadı, uyandırıldı. 4 takım elbiseli adam ayaklarından ve bacaklarından tutup taşıyorlardı arkadaşımı. Bir bacağını kurtaran arkadaşım, uyku sersemliği ile testi unuttu ve takım elbiseli adamın suratına tekme attı. Afallayan adam bir şey demeden tekrar tuttu bacağından ve arkadaşımı daha önce görmediği bir yere götürdüler. Diğer arkadaşları da oradaydı, bekliyordu hepsi. Çok büyük bir alandı, küçük bir şehri andırıyordu. Evler, arabalar vardı. Hocası da oradaydı. Arkadaşımı yere bıraktılar ve Eliesha’nın bahsettiği şey oldu. 8 kişilik takımını seç dediler. Yeni gelen kişiler test olarak 1. aylarında seçtikleri takımı yönetiyorlar ve lazerli silahlar ile savaşıyorlardı. Üzerlerine garip bir elbise giyiyorlardı, lazer hayati noktalara değerse ölmüş sayılıyorlardı. Arkadaşım Eliesha, John, Micheal dahil 4 kişi daha seçti. Diğer takımı da onun gibi 1. ayını dolduran birisi yönetecekti. Takımlar başlangıç noktalarına yerleştirildi. Üzerlerinde 1 otomatik silah, 1 tane de tabanca vardı. Savaştıkları yer ortalama 400 metre uzunluğunda 100 metre genişliğindeydi. Yaklaşık 20 kadar ev, 8-10 kadar araba vardı. Arabalar sürülemiyordu. Evler de maksimum 2 katlı ve 2 odalıydı.

Arkadaşımın takımı 4 saatlik bir çatışma sonucunda galip geldi. Eliesha ile sarılmak istedi ama takım elbiseli adamlar önünü kesti. Arkadaşımın kollarından tutup bir odaya götürdüler. Oda filmlerde gördüğü sorgu odalarına benziyordu. 4 saat odada bekletildi, hiçkimse bir şey söylemedi. En sonunda elinde bir dosya ile bir adam girdi. Arkadaşımın karşısına oturdu ve tek cümle söyledi; “aranızda ne var?” Arkadaşım da kimle dedi. Bunun üzerine adam hiçbir şey demeden odadan çıktı ve 4 saat sonra tekrar geldi. Yine aynı cümleyi söyledi “aranızda ne var?” Arkadaşım nedemek istediğinizi anl… diyecekti ki adam hızla kapıdan çıktı gitti. Arkadaşım susamış ve acıkmıştı. Yaşadıklarına anlam veremiyordu. Adam tekrar içeri girdi ve sordu “aranızda ne var?” Adam fazla cüsseli durmuyordu. Arkadaşım bir hamle yaptı ve adamın boğazına sarıldı. Adamı boğuyordu, artık sabrı tükenmişti, neler olduğuna anlam veremiyordu. 15 saniye kadar adamın boğazını sıktıktan sonra adam bir hamle yaptı ve arkadaşımı etkisiz hale getirdi ve o pozisyonda tuttu. Hocası odaya girdi ve adama bırakmasını söyledi. Odada yalnız kaldılar ve arkadaşıma olan biteni açıkladı. Asıl testin bu olduğunu söyledi. Eliesha ile aranızda olanları gayet iyi biliyoruz dedi ama bunu söyleyip söylememen önemliydi dedi. Ve elinde imkan varken hamleni yap kimse sana bu kadar iyi davranmayacak dedi. Onu odasına götürdüler ve önüne yemek koydular. Arkadaşımın psikolojisi bozulmaya başlamıştı. Yemek boğazından geçmedi, ağladı. Dolabını yumrukladı, elini incitti o sırada. Yemeği bir kenara koydu ve yattı. Işıkların sönmesini bekledi, ışıklar söner sönmez de uyudu.

Kendini erken kalkmaya şartladı ve her zamankinden erken uyandı. Annesini aradı, babası, annesi ile konuştu. Odasından çıktı, spor salonuna gitti. Hocası da o sırada oradaydı. Hocasının o saatte orada ne işi vardı? Konuşmak için uygun bir zaman diye düşündü.

Hocası: Odandan bu saatte çıkma bir daha.

Arkadaşım: Peki efendim özür dilerim. Size bir şey sormak istiyorum.

Hocası: Çabuk ol.

Arkadaşım: Buradan ölmeden çıkabilecek miyim?

Hocası: (Arkadaşıma yaklaşır) Hala anlamıyorsun değil mi? Çevrendekilere bak, bir de kendine bak. Sen de bir şeyler var, bir aşk var, bir dava var. Davası olan biri asla ölmez. Sadece hak yolunu unutma. (ve bir kapıdan gider.)

Arkadaşım odasına doğru yol alırken hocasının bir sözünü düşünür hep. “Hak yolunu unutma” ne demekti? Allah yolundan mı bahsediyordu? Kimdi bu hoca kimdi kimdi? Ben de ne vardı, ben de çevremdekilerden başka olan ne vardı? Odasına geçti ve yatağında düşündü… Bugünkü test de zor gelmişti ona. Ama bilmediği bir şey vardıki o test hiçbir şeydi. Daha onu bekleyen birçok büyük test vardı, onu bekleyen birçok zor karar vardı.

12

[Bölüm 12] Kırık Kemikler [Yayınlanma Tarihi: 26/01/2012 17:40]

Artık Eliesha’ya mesafeli davranıyordu. En azından odasına gitmiyordu. Günleri eğitimden eğitime bir şekilde geçti. 6. aya yaklaştığında silahlar konusunda uzmanlaşmış, lider vasıflarını ortaya çıkartmış, fiziki ve zihinsel aktivitelerde farkını konuşturuyordu. Hocasının verdiği gazla bütün eğitimlerde başarılı oldu. Bu eğitimler sırasında büyük küçük birçok olay yaşandı ama hepsini yazmaya kalkarsam ne siz okuyabilirsiniz ne de ben yazabilirim. Daha önemli konulara gelemedik bile, daha anlattığım bölümler sıradan bile sayılabilir. Bu bölümde 6. ayda yapılacak testi anlatacağım.

Bu arada 1. ay testi tüm herkese yapılır ama normalde 6. ay testi diye bir şey yoktur. 6. ay testi arkadaşıma yöneliktir ancak tüm öğrenciler bu teste dahil edilecektir.

Aslında bu testi anlatmamayı bile düşündüm. Çünkü hikayenin gerçekçiliğine gölge düşürecek cinsten. Neden derseniz bu bölümde geçen testin benzerleri filmlere konu olmuş durumda. Yine de anlatayım önemli bir konu hikayemizde.

6. ayın ilk günü yine rutin kalktı arkadaşım ve diğer öğrencilerde aynı şekilde. Koşu kıyafetlerini giydi ve kapıya doğru yöneldi. Kapının kolunu indirdiği sırada kapının kapalı olduğunu gördü. Biraz zorladı ama açılmadı. Tam o sırada havalandırmadan bir gaz dolmaya başladı odaya. Oda gaz doluyordu arkadaşım bilincini kaybetti. Uyandığında tüm öğrenciler aynı odanın içindeydi. Elleri, ağızları ve ayakları bağlanmış hepsi sırt sırta dayanmış bir şekilde oturuyorlardı. Bu şekilde biraz bekletildiler ve içeriye daha önce tanımadıkları bir adam girdi. O da takım elbiseliydi, rus aksanıyla konuşuyordu. Demek VAHO dedi ve kız öğrencilerden birinin çenesine tekme attı. Daha sonra arkadaşıma da bir tekme attı ve arkadaşım yine kendinden geçti. Uyandığında tek başına bir odadaydı. Önünde bir televizyon vardı ve diğer arkadaşlarının görüntüleri gösteriliyordu sırayla. Görüntülerde arkadaşlarına işkence ediliyordu. Sonradan arkadaşımın öğreneceği üzere bunların hepsi oyundu, tüm herkese diğer arkadaşlarının işkence görüntüleri izletilmişti. Ama arkadaşıma farklı bir şey daha yapıldı. Herkesin sorgulanmasında VAHO ile ilgili bilgiler istendi. Bir tehditte bulunulmadı sadece dayak atıldı. Arkadaşımın ise önüne bir dosya koydular. Dosya’da blogundaki tüm yazıların çıktısı vardı, sabıka kayıtları, mahkeme kayıtları, öğrenci belgesi, pasaport fotokopileri, uçaktayken çekilmiş fotoğrafları ve can alıcı nokta annesinin fotoğrafları dahi vardı. VAHO’ya girmeyi kabul ettikten sonra 1 haftalığına annesinin yanına gitmişti. O sırada çekilmiş fotoğrafları vardı.

Rus aksanlı başka bir adam devamlı sorular soruyordu, her sorudan sonra yumruk atıyordu. Arkadaşım herhangi bir şey söylemedi adama. Arkadaşım bayılana kadar bu işkence sürdü. İşkence de farklı kısımlarda var ama bahsetmek doğru olmayacaktır önemli kısımlar bunlar.

Arkadaşım ayıldığında VAHO’daki odasındaydı. Kolunu hissetmiyordu, kolu alçıya alınmıştı. Yerinden kalkmayı denedi bıçak saplanması gibi bir şey saplandı sırtına. Her tarafı çok acıyordu. Test olduğunu anlamıştı ama gerçekten zarar görmüştü, hem de ne zarar. Aklında Eliesha vardı acaba o da mı bu haldeydi.

Arkadaşım 1 ay eğitimlere katılamadı. Yemeğini odasında yedi. Eliesha ve diğer arkadaşları ara ara onu ziyaret ettiler. Diğerlerinde de hasar vardı ama arkadaşımdaki kadar değildi. Hocası da bir kez onu ziyaret etti ve ona “bu yatakta geçirdiğin 1 ay, burada geçireceğin süreyi 3 ay kısalttı.”dedi. Arkadaşımın oradan çıkmasına sadece 2 ay kalmıştı.

13

[Bölüm 13] Hocanın Sırrı [Yayınlanma Tarihi: 26/01/2012 19:49]

Arkadaşımın yeni yeni beli doğrulmaya başlamıştı. Yaraları yeni yeni iyileşiyordu, kırılan kemiklerinin verdiği acı ise onda ömür boyu kalacaktı. Her şeye rağmen oradan çıkmasına 2 ay kalmıştı. Kurtulacaktı oradan artık. Peki dışarıda nasıl bir hayat bekliyordu onu? Ne tür görevler verilecekti? Nerede yaşayacaktı? Herkese İspanyolca ve Fransızca dersleri verilirken ona neden Rusça dersleri verilmişti? Rusya’da şoför olarak senelerce gizli görevde mi kalacaktı yoksa? Arkadaşım bunları düşünüyordu, çünkü bu tür şeyleri okumuştu. Soru işareti çoktu, peki cevaplar kimdeydi? Hala hocasının tam olarak kim olduğunu bilmiyor, hala neden özel biri olduğunu anlamıyordu.

Odadan çıkma zamanı gelmişti artık. Eliesha, John ve Micheal kapıda onu bekliyorlardı. Arkadaşım kapıdan çıktı ve Eliesha hemen koluna girdi, yardım etti ona. Bu saatte onların eğitimde olması gerekiyordu, onun yanında ne işleri vardı? Siz niye eğitimde değilsiniz diye sordu, bir terslik mi var dedi. Eliesha da hocan bize seninle ilgilenmemizi söyledi, bugün izinliyiz dedi. Arkadaşım çok şaşırdı. Hocasının beklentilerini boşa çıkarmadığını anlamış oldu artık.

Bu 4 arkadaşın kaderleri VAHO’da kesişmişti. Bugüne kadar her sınavda birbirlerine destek olmuşlardı. Bu durum VAHO’nun eğitim merkezinde sık karşılaşılan bir durum değildi. Bu konu eğitmenlerin dikkatini çekmişti.

Birlikte ormanlık bölgede oturdular. Uzun süredir hiçbiri gün ışığı görmüyordu. Hepsi özlemlerini dile getirdi. Eliesha’da arkadaşım gibi ailesini çok özlüyordu. Ama Eliesha’nın durumu farklıydı. Onun ailesi ölmüştü. Eliesha dünyada tek başınaydı. Arkadaşım bu duruma çok üzüldü, Eliesha’yı teselli etti.

O gün bu şekilde bitti, herkes odasına dağıldı ve yattı. 1 aylık süre boyunca bedensel egzersizlerden uzak durdu, diğer eğitimlere devam etti. Artık çıkmasına 1 ay kaldı gerçek bir VAHO ajanı olacaktı. Arkadaşımın orada bulunduğu sırada 6 kişi VAHO ajanı olmuştu. Ajan olan kişileri hiç görmemişti bir daha, acaba onlar hallerinden memnunlar mı diye düşünüyordu.

8. ayının 2. gününde yatmak için odasına çekilmişti arkadaşım. Işıklar kapanmıştı ama o hayaller kuruyordu, gözleri açıktı. Kapının aralanma sesini duydu, içeri ışık girdi. Yine mi test diye korktu. Gelen kişi hocasıydı. Hocası ona 1 baba gibi nasihat vermeye gelmişti.

İleride hocaya özel bir bölüm anlatacağım ama burada biraz hocadan bahsedeceğim.

Hoca başından beri gizemini korumaktaydı. Gerek “hak yolu” hakkındaki sözleri, gerek tüm eğitmenlerden üstün olması, gerek arkadaşımı seçmesi olsun birçok yönden gizemli bir adamdı. Arkadaşımın yatağının kenarına oturdu ve bak evlat diyerek söze girdi…

Hoca: Bak evlat. Bugüne kadar belli etmesem de seni kendi oğlum gibi sevdim. Eğer belli etseydim sen buralara gelemezdin, buradan sağ çıkamazdın. Seni seçmemde etkili 2 husus vardı. Birincisi Müslüman olman, ikincisi ajanlık vasıflarını taşıman. Senden daha iyileri vardı ama ben seni seçtim. Bir kişi seçmek zorunda mıydım, tabii ki hayır. Fark ettiğin üzere diğer öğrencilerin eğitmeni yok. Çünkü sen buradan çıktığında hayallerinde olduğu gibi yalnız çalışacaksın. Emirleri de sadece benden alacaksın. Benden üst kademede olan birçok kişi var. Bu işin arkasında sadece ben yokum ama seninle ilgilenen hep ben olacağım. Bundan 3 sene önce ben de oğlumu kaybettim. O da bir VAHO ajanıydı. Yeterince güçlü olamadım, oğlumu koruyamadım. Oğlumun ölümünden sonra Müslüman oldum. Kurumun bu konu hakkında bir bilgisi yok. Kurumun bilgisi olmadığı bir diğer konu ise benim artık kurum için çalışmadığımdır. Öyle gözüküyor olabilirim ama içimde öyle değil. Seni ben seçtim, sana güvendim. Sen fark etmesen de seni birçok tehlikeden korudum. (Birkaç öğrenci ile başı belaya girmişti arkadaşımın, o çocuklar bir anda arkadaşıma dalaşmayı kesmişlerdi, ondan bahsediyor.) Seni çevrendekileri koruyabilecek konuma getirdim. Benim için bu dünyada önemli olan tek şey oğlumun intikamını almaktır. Her şeyimle sana karşı dürüst oldum. Evlat, yardımına ihtiyacım var…

Arkadaşım tek kelime etmedi. Yine bir test olduğunu düşündü. Kuruma bağlılığımı test edecekler aklı sıra diye geçirdi içinden. Ama öyle değildi.

Hoca: Düşün evlat, düşün. 1 ayın kaldı, eğer bana yardım edeceksen bana söylemen yeterli. Olan biteni sana ayrıntısı ile anlatacağım.

Hoca kapıdan çıktı gitti. Arkadaşım aklındaki sorulara cevap bulamadığı gibi, daha büyük soruların arasında kaldı.

14

Bölüm 14] Hadwyn ve Oğluna Dair [Yayınlanma Tarihi: 27/01/2012 01:24]

Ertesi gün hocasının yanına gitti. Tabiri caiz ise hocanın ağzını aramak istiyordu. Hocanın anlattıklarının test olma ihtimali vardı. Hocası ile oturdular ve konuşmaya başladılar.

Hocanın ismi Hadwyn’di. 54 yaşında, evli ve tek çocuk babasıydı. O çocuğu da söylediğine göre öldürülmüştü. VAHO ajanı olmadan önce bir polisti kendisi. VAHO ajanı olması 80′li yıllara dayanıyordu. 80′li yıllarda Miami’deki (gerçekte Miami değildir) faili meçhul cinayetleri araştırıyordu, bir seri katilin peşindeydi. 7 senede 16 cinayet işleyen seri katil yakalanamamıştı. Dönemin Miami Cinayet Masası teğmeni bu konuda adamlarını sıkıştırıyordu. Hadwyn bu olaya çok kafa yormuştu ve seri katilin bir rutinini yakalamıştı. Yaptığı plan ile seri katili mesai saatlerinin dışında yakalamış ve kahraman ilan edilmişti. Daha sonra VAHO bir soruşturmada Hadwyn’in yardımını ister. Bu soruşturmada da başarılı olan Hadwyn VAHO’ya terfi etmiştir.

Hadwyn, daha öncede bahseldiği üzere sporcuydu. Anlattığına göre VAHO ajanı olmadan önce de yakın dövüş konusunda eğitimliydi. Peki VAHO’da bu kadar nasıl yükselmişti? Hadwyn, VAHO’nun Harekat Müdürlüğü’nde çalışıyordu. Bu bölümde VAHO’nun gizli operasyonları yürütülüyordu. VAHO’daki 9. senesindeyken çok önemli bir suikasti engelledi. (Bu olayı anlatamıyorum, gündeme getirilmemiş bir olaydır.) Suikastten kurtardığı kişi tarafından direk terfi ettirildi Hadwyn. Artık kendi ekibi vardı, bazı özel davalara o ve ekibi bakıyordu. (özel davalar konusuna da giremiyorum.)

Şimdi arkadaşım anlamaya başlamıştı. Hadwyn’in onu seçme sebebi ekibine istemesiydi. Ama aslında öyle değildi. VAHO tarafından öyle biliniyordu ama Hadwyn’in başka planı vardı. Oğlunun ölümünden sorumlu kişileri cezalandırmak istiyordu.

VAHO’da önemli bir yere sahip Hadwyn tek çocuğunu bu işlerden uzak tutmaya çalışıyordu. Emekli olmayı bile düşünüyordu ama dosyalar yakasını bırakmıyordu.

Oğlundaki parıltıyı görmüştü ama onun bu işlere girmesini istemiyordu. Oğlu ise bu fikirle yanıp tutuşuyor, babası gibi VAHO ajanı olmak istiyordu. Babası ve babasının VAHO’dan arkadaşları ile bir şeyler içmeye giderlerdi hep. Babasının arkadaşları Hadwyn’in oğlu ile şakalaşırlardı, seni de ajan yapalım derlerdi. Hadwyn’in oğlu da kararını vermişti, VAHO ajanı olacaktı. Nitekim oldu da. Hadwyn’in iş arkadaşları buna ön ayak oldu. Hadwyn’in oğlu eğitimden geçti ve babasının hiç istememesine rağmen VAHO’da göreve başladı. (Bu kısım biraz benim hayalimde canlandırdığım şekilde oldu. Ben de tam bilmiyorum.) Hadwyn’in oğlu VAHO İstihbarat Müdürlüğü’nde göreve başladı. Saha ajanları işte bu kısımda görev yapıyordu. En tehlikeli bölüm de buydu. Hadwyn oğlunu kendi ekibine alıp geri planda tutmak istese de buna izin verilmedi. Hadwyn’in oğlu İstihbarat Müdürlüğü’nün yükselen yıldızıydı, taki öldürülene dek.

Peki oğlu nasıl öldürülmüştü, Hadwyn neden VAHO’yu suçluyordu? Oğlu 3-4 sene kadar önce gizli ajan olarak uyuşturucu kartelinin yanına gönderilmişti. Uyuşturucu meselesi IBF Narkotik kısmının işidir normalde ama bu olay farklıydı. kartel silah kaçakçılığı yapıyordu ve Irak ile bağlantıları vardı. VAHO bu örgütü çökertmek istiyordu, istihbarat amaçlı Hadwyn’in oğlunu içeri sokmuşlardı. Son derece tehlikeli bir görevdi. Hadwyn bunun farkındaydı ama ne oğluna söz dinletebiliyor ne de onu o görevden alabiliyordu. Eli kolu bağlanmıştı. Bu olayın başında yakın arkadaşı vardı. Hadwyn’in oğlu gün geçtikçe tehlikeye giriyordu. Verdiği istihbaratlar sonucunda silah taşıyan tırlar bir bir yakalanıyordu. kartel bu işten şüphelenmeye başlamıştı içerideki köstebeği arıyordu. Hadwyn’in arkadaşı bunu bilmesine rağmen çocuğu görevden çekmiyor, karteli çökertmek istiyordu.

Peki oğlu nasıl öldürüldü? Tam olarak nasıl olduğu bilinmiyor ama edinilen bilgiler şu yönde. Hadwyn’in oğlundan şüphelenen kartel ona bir oyun hazırlıyor. Onu tuzağa düşürmek için sahte bir teslimat ayarlıyor. O teslimat basılınca kartel köstebeği bulmuş oluyor. Hadwyn’in oğlunun cesedi bir sokakta, yüksek dozda eroinden ölmüş olarak bulunuyor.

Hadwyn bu olaydan sorumlu olan 2 kişiyi hedef alıyor. Biri yakın arkadaşı ve Hadwyn’in oğlunun amiri. Biri Hadwyn’in oğlunun görev ortağı. (Hadwyn’in oğlunun görev ortağından bahsetmiyor, onun bu olay ile ilgisi bilinmiyor.)

Oğlunun ölümünden sonra kafasını toplayamayan Hadwyn’in kafasında intikam fikirleri vardır sadece. Peki neden Müslüman oldu? Oğlunun ölümünden sonra kendini boşlukta hissetti. Hiçbir dine bağlı olmayan Hadwyn acizliğini hissetti. Adalete inanıyordu ama adaleti sağlayacak gücü yoktu. Daha büyük bir güç olmalıydı, araştırdı. İslam’ın huzurlu kollarında buldu kendini. Arkadaşımı seçmesinde, arkadaşımın Müslüman olması da etkili olmuştu.

Arkadaşımı seçmişti çünkü arkadaşımın duyguları tam Hadwyn’in istediği şekildeydi. Arkadaşımın olaylar karşısında verdiği kararlar, blogunda bahsettiği konular Hadwyn’in ilgisini çekmişti. Arkadaşıma ihtiyacı vardı.

Arkadaşımdan istediği ise şuydu. Onu İstihbarat Müdürlüğü’ne sokacaktı, oğlunun ölümünden sorumlu arkadaşının yanında göreve başlatacaktı. Arkadaşıma ihtiyacı vardı çünkü ölüm olayından sonra Hadwyn, arkadaşının yanına yaklaşamıyordu. Arkadaşı ortadan kaybolmuştu adeta. Yaptığının farkındaydı. Arkadaşım o adam hakkında bilgi toplayacak, açık arayacaktı. Hadwyn o adamı öldüremezdi çünkü Hadwyn karısını düşünüyordu, başına bela alırdı. Aynı zamanda Müslümandı artık bu ona göre tersti. İstediği o adamın ve oğlunun ortağının hapse girmesini istiyordu.

Sonradan öğrenileceği üzere Hadwyn’in arkadaşı ve oğlunun görev ortağı birçok pis işe bulaşmıştır geçmişte. Kirli kişilerdir. Oğlunun öldürülmesi arkasında farklı şeyler vardır bunu Hadwyn bile bilmemektedir o günlerde. Arkadaşım işin içine girince anlaşılacaktır.

Peki arkadaşımın çıkarı ne olacaktı. Bunları yaparsa hayatı mahvolabilirdi. Hadwyn söze girdi. “İşte hayatının mahvolmaması için plan yapmalıyız.” Bu işi tamamlarsak özgürlüğünü almanı sağlayacağım. İstediğin yaşamı almanda yardım edeceğim. Senden sadece 2 yılını istiyorum. 2 yıl sonunda istediğini yapacaksın.

Arkadaşım artık neler olacağını bilmiyordu. Zaten boka batmış durumdaydı, iyice lağıma düştüğünü hissetti. Ama Hadwyn haklıydı. Arkadaşım haksızlığa gelemezdi. Öleceğini bilse bir haksızlık gördümü müdahale ederdi. Artık arkadaşım işin içindeydi.

Bundan sonraki kısımları biraz daha hızlı anlatmaya çalışacağım. Çok fazla olay var çünkü.

15


[Bölüm 15] Beklenmedik Yakınlaşma [Yayınlanma Tarihi: 27/01/2012 13:02]

Arkadaşımın oradan çıkmasına artık 3 hafta gibi bir süre kalmıştı. Normalde resmi bir VAHO ajanı olduktan sonra TÜrkiye’ye dönüp ailesine olan biteni söylemeyi düşünüyordu. Ama bu son gelişmelerden dolayı söylememeye karar verdi. Nasıl olsa maksimum 2 sene içinde Hadwyn’in dediği gibi ülkesine geri dönecekti. O bunları düşünürken kader gizli gizli gülüyordu…

Bu 3 hafta boyunca tüm arkadaşlarından uzak durdu. Eğitimlere katıldı ve akşamları Hadwyn ile birlikte plan yaptılar. Ayrıntılı bir plan elde edememişlerdi. Çünkü neyin ne olacağını onlar da tam bilemiyordu. Hadwyn arkadaşımı İstihbarat Müdürlüğü’ne sokacak yetkiye sahipti evet ama oradan sonrasına müdahale edemezdi. Eski arkadaşının ekibine sokması gerekiyordu arkadaşımı ya da onun yakınlarında bulundurması gerekiyordu. Bu noktada iş arkadaşıma düşüyordu. Ne yapıp ne edip o adama yakın olacak hakkında bilgi toplayacak, açık arayacaktı.

Artık 3 haftanın da sonuna gelindi. Oraya Michael, John ve Eliesha’dan sonra giren arkadaşım, onlardan önce çıkıyordu. Hepsi ile vedalaştı. Bir daha görüşemeyeceklerini düşünüyordu. Eliesha’ya büyük bir sevgi besliyordu. Uygulamalar sırasında ona bir anne gibi bakıyordu. Bir yerine zarar gelse içi yanıyordu arkadaşımın. Onu asla unutamayacaktı.

Eğitmenler raporlarını yazdı. Yazdıklarına göre arkadaşım silah kullanımında, yakın dövüşte, düşman ile ilişkilerde, takım yönetiminde çok başarılıydı. Hadwyn’in bir şey yapmasına bile gerek yoktu, arkadaşım İstihbarat Müdürlüğü’ne katılacaktı.

Son gün eşyalar toplandı. Eğitmenler ile vedalaşıldı. Orada bulunan diğer öğrencilere kısa bir öğüt verildi. (kimse arkadaşımın ne demek istediğini anlamadı. Bir atasözünü ingilizceye çevirip söyledi. “Azimle sıçan dağı deler” değildi ama buna benziyordu.) Arkadaşımın oradan çıkması akşam vaktine denk geliyordu. Öğrencilerde odalarına dağılıyordu. Arkadaşım koştu ve Eliesha’nın odasına gitti. Eliesha ağlıyordu. Arkadaşımın da gözleri doldu, Eliesha’nın yanına oturdu. Yatakta yatan Eliesha da kalktı ve doğruldu. Arkadaşıma sarıldı, beni unutma dedi. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu, besbelli ona güç veren orada bir tek arkadaşım vardı. O da çok zor katlanıyordu oraya, arkadaşım ile birlikte idare edebiliyordu ancak. Arkadaşım da gidince perişan olmuştu. Ve orada ilk yakınlaşma gerçekleşti. Arkadaşım Eliesha’yı dudağından öptü. Yaklaşık 2 dakika boyunca öpüştüler. 2′si de bu konuda acemiydi. Bu arkadaşımın çok hoşuna gitti. O dudaklara belki de ilk kez arkadaşımın dudağı değiyordu. Arkadaşım Eliesha’ya bütün her şeyi anlatmak istiyordu. Ama Hadwyn kimseye bir şey söyleme demişti. Arkadaşım da bir şey söylemedi ama Eliesha ile bir gelecek istiyordu. Eliesha’ya VAHo hakkındaki duygu ve düşüncelerini sordu. Hayatını burada mı geçirmek istiyorsun dedi. Eliesha’da buraya talihsiz bir şekilde getirildiğini ifade etti. Anne ve babasının ölümünden sonra bazı olaylara karışmış, tutuklanmıştı. (Onu pazarlamaya kalkan birisi ile arasında geçen olay. Eliesha’ya kimsenin eli değmemiştir.) Bundan sonra VAHO ile tanışıyordu. Aslında bu
kadar basit değildi onun VAHO ile tanışması. Ama şimdilik o da bukadarını biliyordu, arkadaşımda.

Artık Eliesha’nın da fikirlerini biliyordu. Onun da bu işi istemediğini biliyordu. Ve ona orada bir soru sordu arkadaşım. “Bu işlerden çıkma imkanımız olsaydı, benimle gelir miydin uzaklara?” Eliesha’nın cevebı hüngür hüngür ağlamanın ardından gelen mutlu bir gülümseme ve arkadaşıma sarılması oldu. Arkadaşım her şey daha güzel olacak dedi ve odadan çıktı. Arkadaşım artık Eliesha’nın duygularını da biliyordu. O odaya girerken aklında böyle bir şey yoktu aslında. Sadece veda edecekti. Ama Eliesha’nın ağlaması, o yakınlaşma ve verilen sözler onları birbirine bağlamıştı.

Artık ajan olmuş sayılırdı arkadaşım. Yönetimin olduğu kata gitti, Hadwyn orada elinde arkadaşımın dosyası ile bekliyordu. Takım elbiseli 2 adam da oradaydı. Arkadaşım anladı, bu yeri asla öğrenmemesi gerekiyordu, çoğu kişiden gizliydi. Adamlar bu sefer kaba davranmadı ona. “Efendim, bu yerin gizliliği konusunda alınmış hassas kararlar var, izin verirseniz gözlerinizi bağlamak istiyoruz.” dedi adamın teki. Arkadaşım kabul etti ve gözünü bağladılar. Dışarı çıktılar arabada Hadwyn de vardı. VAHO’nun Sacramento merkez binasına gidiyorlardı. Her şey orada belli olacaktı.

16

[Bölüm 16] Kevin [Yayınlanma Tarihi: 27/01/2012 15:19]

Yaklaşık yarım saat sonra Hadwyn arkadaşımın gözünü açtı. Araba ile giderken olacaklar hakkında bilgilendirdi arkadaşımı.

VAHO’ya gideceklerdi. Gerekli belgeler halledilecekti. Sonra arkadaşım VAHO ajanı olacaktı. (Ön koltukta oturan adamlarından dolayı böyle anlattı.) VAHO
binasının önüne geldiler ve binadan içeri girdiler. Adamlarına siz burda bekleyin dedi Hadwyn. Arkadaşım, Hadwyn ile birlikte onun odasına gittiler. Hadwyn
yapacaklarını anlatacaktı orada ona. Hadwyn normalde onu kendi ekibine katmak için eğitmişti. Herkes de böyle biliyordu. Nasıl vazgeçip onu İstihbarat
Teşkilatı’na sokacaktı? Hadwyn bu sorunun cevabını önceden düşünmüştü. Eğitmenlerin arkadaşım hakkındaki raporlarını yazdıkları dosya Hadwyn’deydi. Hadwyn
ofisindeyken o raporları önceden kendi hazırladığı raporlar ile değiştirdi. O raporlara göre arkadaşım Harekat Müdürlüğü’nde çalışmaya uygun değildi.
(Normalde o bölüm için gayet uygundu.)

Asansöre doğru yürüdüler ve 30. kata çıktılar. (Bölüm 4′deki yaşlı takım elbiseli adamın yanına gidiyorlardı.) 9 ay kadar önce girdikleri kapıdan tekrar
girdiler. Yaşlı takım elbiseli adam vardı odada. O adam VAHO’da raporları düzenleyen ve hangi ajanın hangi bölüme uygun olduğunu kararlaştıran kişiydi.
(Başka yetkileri de vardı tabii ama bu bölüm için gerekli olan kısım bu. Bölüm 4′de anlatmıştım, arkadaşımı sorgulamıştı.) Hadwyn sinirli bir şekilde
bağırmaya başladı.

Hadwyn: Bu çocuk tam bir yüz karası! Harcadığım onca emek boşa gitti. Aylardır boşa beklemişim. Al şu raporlara bak, al! Bu çocuğun benim ekibimde yeri yok!
Gitsin casus olsun şimdi, git! Git sen de oğlum gibi öl! Raporların da gösterdiği gibi benim bölümüme uygun değil. Gerekeni sen yaparsın. (diyerek odadan
çıkar.)

Yaşlı adam ve arkadaşım odada yalnız kalır. Arkadaşım bu yapılanların numara olduğunu bilmesine rağmen kötü olmuştur. Kendini çok kötü hissetmiştir. Yaşlı
adam söze girer ve arkadaşıma fırça çeker. O adamın oğlu öldürüldü, şimdi bir kişiyi daha İstihbarat Müdürlüğü’ne verecek, onun için ne kadar acı bir şey
sen biliyor musun? der. Raporları alır ve odadan çıkar. Arkadaşım yarım saat kadar odada bekler. Yaşlı adam odaya bir kimlik ve flash disk ile girer. Bu
kimliği ve flash diski kesinlikle kaybetme der. Şimdi git ve zemin katın 2 kat aşağısına in. Oradan sana gerekli şeyleri verecekler der. Arkadaşımın
dikkatini çeken şey ise kimlikteki isimdir. Kendi ismi yazmamaktadır. Kimlikteki ismi Kevin’dir. Adamın dediği kata gider ve kimliğini oradaki görevliye verir. Görevli bilgisayardan
bir yere bakar ve arka tarafa geçer. Geri geldiğinde elinde bir adet silah, bir adet anahtar, pasaport, banka hesap cüzdanları ve bir dosya vardır.
Arkadaşıma bir çanta içinde bunları teslim eder ve dosyayı açıp okumasını ve yazanları yapmasını söyler. Arkadaşım çantası ile binanın dışına çıkar. Köşeyi
döndüğünde Hadwyn’i görür. Hadwyn onu alır ve bir eve götürür. Oturup konuşurlar.

Hadwyn arkadaşımın elindeki dosyayı alır ve yazılanlara bakar. İstediği gibi dosyada eski arkadaşının ismi yazmaktadır. Arkadaşımın Miami’de onu bulması
gerektiği yazmaktadır. Hadwyn arkadaşıma bir telefon verir. Bu telefon ile haberleşeceklerini söyler. Şimdi Miami’ye git ve o adamı bul, Türkiye’ye dönüp
ailen ile vedalaşmak istediğini söyle o da izin verecektir der. Arkadaşım sorar bir daha ne zaman görüşeceğiz seninle der. Seninle devamlı irtibat halinde
kalacağız, bu durumu ne kadar çabuk halledersek o kadar çabuk yalnızlığına kavuşacaksın der. (Peki Hadwyn neyine güveniyordu. Bunları yaptıktan sonra nasıl
arkadaşımı serbest bıraktırabilecekti? Hadwyn’in elinde o atamaları yapan yaşlı adam hakkında bazı bilgiler vardı. Hadwyn onu tehdit edecekti böyle
düşünüyordu ama ilerleyen bölümlerde göreceğiniz üzere buna gerek kalmayacaktır.)

Arkadaşım Miami’deki VAHO binasına gider ve o adamı bulur. Odasına girer, kimliğini gösterir ve aralarında şu muhabbet geçer.

Adam: Demek Hadwyn’e hayal kırıklığı yaşatan sensin.
Arkadaşım: (Bir şey diyemez, başını öne eğer.)
Adam: O adam çok yaşlandı zaten, iyiyce huysuz oldu. Onun yanında çalışmadığın iyi olmuş. Raporlarını gördüm gerçekten sağlam bir eğitimden geçmişsin. Bizim teşkilat için yararlı olacağına inanıyorum. Şimdi git ve bana bir kahve getir!

Arkadaşım belli ki bazı şeylere katlanmak zorunda kalacaktı. Kahveyi adamın odasına götürdü ve Türkiye’ye dönmek istediğini söyledi. Adam izin verdi ve aynen şöyle dedi: “Son bir kez oğullarını görsünler bakalım.” Arkadaşım iyiden iyiye korkmuştu. Hadwyn’in teklifini kabul ettiğine pişman olacağını hissediyordu. Ama her şeye rağmen ailesini görecekti, 1 ay izni vardı. Uçağa bindi ve Türkiye’ye döndü. Eşyalarını Miami’deki dolabına koydu.

17

[Bölüm 17] Sahte Takipçiler [Yayınlanma Tarihi: 27/01/2012 17:17]

Arkadaşım Türkiye’ye döndü. Uzun zamandır görmediği ailesi ile vakit geçirdi. Onlara bol bol Amerika’dan bahsetti. (Hiçbir yer görememişti halbuki.) Üniversitesinden, evinden, yaptıklarından bahsetti. Ailesinin aklındaki soru şuydu. Ne zaman temelli olarak geri dönecekti? Arkadaşım endişelenmemeleri gerektiğini, maksimum 2 sene içinde kesin dönüş yapacağını söylemişti. Onlara Eliesha’dan bahsetmeyi de ihmal etmedi.

Arkadaşım 96 kiloydu o sıralarda. Define bir vücudu vardı. Onu görenler şaşırıyordu. Arkadaşım çok değişmişti. Akraba ziyaretleri yapıldı, gezildi tozuldu, hasret giderildi, artık gitme vaktiydi. Ona verilen 1 aylık izin dolmuştu. Vedalaşma sırasında göz yaşları sel oldu. Annesi tek oğluna sımsıkı sarılıyordu. Daha önce babasının ağladığını hiç görmeyen arkadaşım babasının da ağlaması ile göz yaşlarına hakim olamadı. Ablası da oradaydı. Ablası ile aralarındaki yaş farkından dolayı hiçbir zaman tam olarak abla kardeş olamamışlardı. Ablası da sarıldı o da ağlıyordu. Türkiye’ye takım elbise ile gelmiş takım elbise ile geri dönüyordu. Yanında hiçbir eşya getirmemişti, hiçbir eşya da götürmüyordu.

Uçak ile Miami’ye indi. Miami VAHO binasına gitti ve dolabından eşyalarını aldı. Beline de silahını koydu. Anahtar vardı bir tane, acaba o neyin anahtarıydı? Dosyayı açtı ve okudu. Bu ona verilmiş evin anahtarıydı.

Eşyalarını aldıktan sonra amirine (araştırmakta olduğu adam) gitti ve ne yapacaklarını sordu. Amiri sıkıntılı gibiydi, keyfi yoktu. Evine git ve dinlen. Biz sana haber veririz, komşularının senden şüphelenmemesini sağla dedi. Arkadaşım amirinin odasından çıktığında gözlerine inanamadı. Takipçilerini görüyordu orada. (Bölüm 2′den hatırlarsınız, 2 kız 1 erkek vardı.) Ne oyunlar dönüyordu orada. Her şey yalan mıydı? Takipçilerinin yanlarına gitti ve onlarla konuştu. Onlar da İstihbarat Teşkilatında çalışıyordu. Anlaşılan birlikte görev yapacaklardı bundan sonra. Ama bir sorun vardı. Takipçilerini Hadwyn görevlendirmiş olamazdı. Takipçileri Hadwyn’in emri altında değil, Hadwyn’in intikam almak istediği kişinin emri altında çalışıyordu. Bu çok garipti.

Yine soru işaretleriyle dolmuştu arkadaşımın kafası. Evinin yolunu tuttu. Sora sora evini buldu sonunda. İlk evi gibi müstakil bir evdi. Geniş, yeşil bir bahçesi vardı. Anahtarı ile kapıdan içeri girdi. Ev çok güzeldi, 2 katlıydı. Aslında 2 katlı saymak doğru olmaz. Bir giriş katı vardı, bir de bodrum katı. Bodruma indi ve gördüklerinden dolayı bir kez daha şaşırdı. Evin aşağısında bir spor salonu vardı resmen. Spor salonunda bile olmayan aletler vardı. Yavaş yavaş işine sempati duymaya başlamıştı. Üst kata çıktı ve Hadwyn’in ona verdiği telefondan Hadwyn’i aradı. Takipçileri hakkında sorular soracaktı.

Hadwyn’i 2-3 kez aradı ama telefonu açmıyordu Hadwyn. Arkadaşım endişelenmeye başladı. Acaba bir şey mi gelmişti onun başına. Planları açığa mı çıkmıştı? Yine paranoyak olmuştu arkadaşım. Ama haklıydı da içinde bulunduğu durum hiç normal değildi hem de hiç. 10 dakika kadar ulaşmaya çalıştıktan sonra arkadaşımın kapısı çaldı. Kapıdaki kişi Hadwyn’di. Hemen onu içeri aldı ve konuşmaya başladılar.

Hadwyn: Yeni evin de güzelmiş.
Arkadaşım: Öyle valla. VAHO için önemli biri olmak böyle bir şey.
(Hadwyn yavaşça arkadaşımın kafasına vurur.)
Hadwyn: Cıvıtma, yapılacak işlerimiz var.
Arkadaşım: Peki efendim. (Gülerek.)

Arkadaşım: Sana bir şey sormak istiyorum. Amerika’ya ilk geldiğimde blogum üzerinden bana 3 kişi ulaşmıştı. Benim takipcim olduklarını, buluşmak istediklerini söylemişlerdi. Ve onlarla 2 kez buluşmuştum. Bugün öğrendim ki onlar da VAHO ajanıymış.
Hadwyn: Onlar olduklarına emin misin?
Arkadaşım: Ne yani onları sen göndermedin mi? Onları sen göndermediysen onları kim gönderdi, neden gönderdi?
Hadwyn: Sakin ol. Yeni amirin göndermiştir onları. Öldürttüğü ajanın babasının yeni adamını merak etmiştir. Seni incelemek istemiştir. Bir sorun olduğunu sanmıyorum. Rolümüzü iyi oynadık. O raporlardan sonra kimse şüphelenmez bizden. Sen verilecek görevleri bekle. Yavaş yavaş operasyonlara başlayacağız.

Hadwyn arkadaşıma sarıldı ve ona teşekkür etti. Evden ayrıldı. Artık arkadaşım amirinden gelecek telefonu bekliyordu evinde.

18

[Bölüm 18] Beklenmedik Ev Arkadaşı [Yayınlanma Tarihi: 27/01/2012 19:06]

1 hafta boyunca evinde bekledi arkadaşım. Bu süre boyunca birkaç kez dışarı çıktı. Alışveriş yaptı ve evine döndü. Hadwyn ile de 2-3 kez telefon ile konuştu. Ve sonunda beklenen telefon geldi. Akşam vaktiydi, hava karanlıktı. Amiri ona, evinden alınacağını, görevin detaylarının arabada anlatılacağını söyledi. 20 dakika kadar sonra evinin önüne bir minibüs geldi. Arkadaş minibüsün arka tarafına bindi. Toplam 3 kişilerdi, görev ise adam kaçırmaydı.

Kaçıracakları kişinin Rus gizli servisinde çalıştığı tahmin ediliyordu. Sessizce yakalanıp sorgulanacaktı. Kaçıracakları adam yeni açılacak olan bir sergide olacaktı. Sergiyi açan kişi önemli bir devlet adamıydı. Sergiye ulaştılar ve ellerindeki fotoğraftan adamı tanımaya çalıştılar. Plan şuydu. Arkadaşım adamı, boynundan enjekte edeceği ilaç ile bayıltacak, sanki sarhoş olmuş da bayılmış gibi göstereceklerdi. Diğer 2 adam da minibüse taşıyacaklardı onu. Adamı gördüler ve plana koyuldular. İstenildiği gibi oldu, adam ellerindeydi. Sorgulanmak üzere VAHO’nun binasına götürüldü. Arabayı süren adam sen evine gidebilirsin dedi arkadaşıma. Yeni görevler için evde hazır bekle dedi. Arkadaşım da evinin yolunu tuttu. Amirine yakın olmak için girmişti o işe ama daha yakınlaşmayı başaramamıştı. Onun hakkında bilgi toplaması, açık araması gerekiyordu. Ama günler bu şekilde geçti. 1 ay geçmişti ve bu sürede arkadaşıma birkaç adam gözetleme görevi verilmişti sadece. Arkadaşım oyalandığını hissediyordu.

Birgün yine telefon çaldı. VAHO binasına gelmesi emredilmişti. Amirinin odasının önünde bekledi ve amiri içeri gelmesini söyledi. Amiri ona bir sorgulama görevi vermişti. Sorgulayacağı kişi uyuşturucu kartelinin yanında çalışan bir adamdı. Sonunda bir yerlere ulaşmaya başarıyordu. Hadwyn’in oğlunun öldürülmesi ile bir bağlantısı olabilirdi bu olayın.

Sorgu odasına indi ve adamı sorgulamaya başladı. Eğitimden öğrendiği gibi adamın kafasını karıştırmaya çalışıyordu. Blöf yapıyordu, ağzından laf almaya çalışıyordu. Derken adamın ağzından arkadaşımın amiri ile ilgili sözler döküldü.

adam: Amirin (Amirinin ismini söylüyor.) mi gönderdi seni?
arkadaşım: Soru soracak konumda değilsin şu an.
adam: Amirin benim bu sandalyede oturmamı ağır ödeyecek.

Arkadaşım odadan çıkar ve amirine sorgunun detaylarını anlatır. Amiri hakkında söylenenleri de geçiştirerek anlatır. Amiri artık gidebileceğini söyler.

Arkadaşım evinin yolunu tutar. Bu sırada Hadwyn’e telefon açar o adamdan duyduklarını anlatır. Hadwyn arkadaşımın sorguladığı adamın ismini sorar, arkadaşım da söyler. Hadwyn de arkadaşıma o adamın uyuşturucu kartelinin sağ kolu olduğunu söyler. Şu soruya Hadwyn de arkadaşım da cevap verememişti. “Amirin benim bu sandalyede oturmamı ağır ödeyecek” diyerek adam ne demek istemişti?

Arkadaşım anahtarı ile kapıyı açacaktıki evin içinden gelen sesler duydu. Hemen evin arka tarafına yöneldi ve silahını çekti. Arka kapıdan girecekti eve. Yavaşça arka kapıyı araladı ve mutfaktan içeri girdi. Sesler halen geliyordu, evin içinde biri vardı. Salona doğru yöneldi ve arkası dönük olan bir kız gördü. Kıza silahını doğrultarak, yavaşça arkanı dön diye bağırdı. Kız sıçradı bir anda, arkadaşımın eve nerden girdiğini anlayamamıştı. Kız “benim” dedi. Ses Eliesha’nındı. Kız yavaşça arkasını döndü, arkadaşım silahını indirdi. Sarıldılar. Eliesha’da bir şekilde 1 yıldan kısa sürede mezun olmuştu. O da İstihbarat Teşkilatı’nda göreve başlamıştı. O da artık o evde yaşayacaktı. Arkadaşım aslında başından beri bir görevdeydi ama bunu kendi de bilmiyordu. Ona verilen evin bulunduğu mahallenin bir özelliği vardı. Eliesha ona kendi görevinden bahsetti. Arkadaşım ile karı koca gibi davranacaklardı ve o evde yaşayacaklardı. Arkadaşım bu konu hakkında sonradan amiri tarafından bilgilendirilecek. Ama arkadaşım bu duruma sevinemedi. Çünkü Hadwyn ile olan planları gizliydi. Bunu Eliesha’ya bile söylememeliydi. Şimdi Hadwyn’e bu konudan bahsetmeliydi ve yeni bir plan yapmaları gerekmekteydi. Bir diğer problem ise amirinin ne işlere bulaştığıydı. Sorguladığı adam ne demek istiyordu acaba?

Her şeye rağmen Eliesha yanındaydı. Onu koruyabilecekti arkadaşım. Kafasındaki soruları unutmayı denedi o akşam. Eliesha ile oturup muhabbet etti, televizyon izledi. Gece aynı odada yattılar. Arkadaşım yerde, Eliesha yatakta yattı. Onlar sahte de olsa karı kocaydı artık.

19


[Bölüm 19] 3 Kişilik Takım [Yayınlanma Tarihi: 28/01/2012 00:27]

Arkadaşım Eliesha uyuduktan sonra salona geçti ve Hadwyn’i aradı. Ona Eliesha’nın yanında kaldığını, ona bu görevi verdiklerini söyledi. Hadwyn arkadaşıma bir şey yapmamasını, hemen yola çıkıp oraya geleceğini belirtti. Daha sonra aralarında şu konuşma geçti;

Hadwyn: aranızdaki yakınlaşmadan haberim var.
Arkadaşım: onu seviyorum, başına bir şey gelmesini istemem.
Hadwyn: ona ne kadar güveniyorsun?
Arkadaşım: onunla birçok şey atlattık. Birbirimize verilmiş sözlerimiz var. Ona çok güveniyorum.
Hadwyn: O halde onu da bu işe sokmamız gerekecek.
Arkadaşım: Onu bu tehlikeye atamam, başına bir şey gelirse bunun sorumluluğunu kaldıramam.
Hadwyn: İkinizin de başına bir şey gelmesine izin vermem. Bana güvenmelisin. Bu işi yapabilmek için onu da bilgilendirmeliyiz. Hem senin de yükün hafifleyecek. Sizi aynı göreve vermelir büyük şans. Oraya geldiğimde ona ikimiz konuyu açacağız. Bu iş bittiğinde ikiniz de serbest kalacaksınız.
Arkadaşım: Peki.

Hadwyn yola çıktı ve sabaha karşı arkadaşımın evindeydi. Arkadaşım da sabaha kadar uyumamıştı, Eliesha’yı izleyerek olan biteni düşünmüştü. Eliesha ile birlikte bu işlerden uzakta bir gelecek hayali kurmuştu.

Hadwyn’i içeri aldı arkadaşım. Eliesha halen uyuyordu. Salonda Eliesha’nın uyanmasını beklediler. 1 saat kadar bekledikten sonra, Eliesha salona geldi.

Eliesha: Siz…
Arkadaşım: Sana anlatmak istediğimiz bir şey var Eliesha.
Eliesha: Bana anlatmak istediğiniz bir şey mi var? Yeni bir görev mi var?
Hadwyn: Hayır geç otur lütfen.

Hadwyn: (Arkadaşıma x diyelim) X ile aranızda geçenleri biliyorum. Birbirinize ne kadar güvendiğinizi biliyorum. Birbirinize verdiğiniz sözleri biliyorum. Bir gerçek var ki o sözlerin hiçbirini gerçekleştiremeyeceksiniz. Bugün bu evde olmanız büyük şans ama bir dahaki görevlerde büyük ihtimal ikiniz de dünyanın öbür uçlarında olacaksınız. VAHO’nun bir parçasıyken birlikte olmanız imkansız. Ama her zaman bir seçenek vardır. O seçenekte benden geçiyor. Size bu imkanı verebilirim. VAHO’dan çıkma imkanını size sunabilirim. Rahat bir yaşam sürmenizi sağlayabilirim.

Eliesha: (Arkadaşıma döner ve) X, hocan neden bahsediyor? Ne sözünden bahsediyor anlamıyorum. Neler dönüyor burada?
Arkadaşım: Sorun yok Eliesha. Ben ona her şeyi anlattım. Hadwyn ile aramızda bir anlaşma yaptık. Sana bunu anlatacağız, kararını sen ver.

Hadwyn arkadaşıma anlattığı her şeyi Eliesha’ya da anlatır. Bu konuda yardımına ihtiyacı olduğunu söyler. Ona VAHO’nun gerçeklerinden bahseder ve ona sorar;

Hadwyn: Söyle Eliesha, böyle bir hayat mı istiyorsun? Hergün birisinin ölümünü mü görmek istiyorsun. Yakalanacağım, öleceğim korkuları ile mi yaşamak istiyorsun. Tek gözün açık uyumak zorunda olmak nedir sen bilir misin? Yastığa başını her koyduğunda ölümleri mi görmek istiyorsun. O kişiler seni rüyanda hiç bırakmıyor. Özel hayatının yok oluşunu mu izlemek istiyorsun yoksa? Ben senin hakkında her şeyi biliyorum. Dosyanı defalarca kez okudum. Bu işe nasıl girdiğini biliyorum. Böyle bir hayat istemediğini, istemeyeceğini adım gibi biliyorum. Sen bu değilsin, olamazsın Eliesha.

Eliesha: (Hep bugüne kadar kendini kandırmıştır Eliesha. Sen güçlüsün, başarabilirsin demiştir kendine. Ülken adına yararlı işler yapacaksın, senin hayatının tek başına bir anlamı yok demiştir. Ama bu gerçekler ona söylendiğinde daha fazla dayanamamıştır, ağlamıştır.) X size güveniyorsa, söyledikleriniz doğru ise kabul ediyorum.

Hadwyn: Sağol kızım, buna pişman olmayacaksınız ikiniz de. Sizi bu işten kurtaracağım ama önce bana yardım etmelisiniz. Öncelikle işe buradaki görevinizin ne olduğunu öğrenmekle başlayın, daha sonra da X’in sorguladığı olay üzerine yoğunlaşın. İrtibatta kalalım. Benimle görüştüğünüzü kimse bilmesin.

Hadwyn gider. Arkadaşım ve Eliesha başbaşa kalırlar. Eliesha halen ağlamaktadır. Arkadaşım Eliesha’nın ayaklarının dibine oturur. Eliesha’nın göz yaşlarını siler. Sessizce otururlar. Sessizlik gelen telefon ile bozulur. Telefon amirlerinden gelmektedir. Onları görev hakkında bilgilendirmek amacıyla çağırmaktadır. Eliesha kendini toplar ve arkadaşım ile birlikte VAHO’nun yolunu tutarlar.

20

[Bölüm 20] Yakalanmaya Ramak Kala [Yayınlanma Tarihi: 28/01/2012 02:29]

VAHO’ya gelirler. İkisi birlikte amirlerinin odasına girerler. Eliesha duyduklarından sonra amirine büyük bir kin beslemektedir. Amirinin her hareketi Eliesha’nın gücüne gitmektedir. Arkadaşım orada olmasa neredeyse amirinin boğazını sıkacaktır Eliesha. Ama onun aklında da arkadaşım ile bir gelecek kurmak vardır, kendini tutar bu yüzden.

Amir: Ooo çifte kumrulara bak hele. Sizi gerçekten mi evlendirsek ne. (Pis bir kahkaha atar.)
Amir: Neyse neyse. İkinizin de raporunu okudum. Eğitimdeyken de birlikte birçok başarı elde etmişsiniz. Bu göreve sizin uygun olduğunuzu düşündüm. Evinizin bulunduğu mahallede Rus gizli servisinden ajanların oturduğuna dair şüphelerimiz var. Onlar da sizin gibi iyi eğitilmiş ajanlar. Size gayet hoş gözüken bir çift onlardan birisi olabilir. Her sabah koşuya giden komşunuz bir Rus ajanı olabilir. Orada bir dahaki emre kadar gözetleme yapmanızı istiyorum. Evli gibi davranın. Kimliğinizi asla açığa çıkartmayın. Diğer sivilleri tehlikeye düşürecek herhangi bir harekette bulunmayın. Arada yine başka görevleriniz olacak. Kamuflaj açısından hergün işe gider gibi evden çıkın ve belirli saatlerde eve geri dönün. Bunların eğitimini aldınız, bana anlattırmayın işte. Size gerekli belgeler verilecek, herhangi sorunuz var mı?
Arkadaş: Hayır efendim!
Eliesha: Hayır efendim!
Amir: Peki çıkabilirsiniz.

Kapıda bir ajan beklemektedir. Onlara gerekli belgeler ile birlikte bir tane fotoğraf makinesi ve bir de araba anahtarı verir. Eliesha ve arkadaşımın bir arabası da vardı artık. VAHO’nun otoparkından arabalarını bulurlar ve evlerine giderler. Verilen görev umurlarında olmasa da görevi yapmak zorundadırlar. Eve varırlar ve belgeleri açıp okurlar. Belgelerde şüpheli evlerin listesi vardır. Arkadaşım ve Eliesha’da bu evler hakkında araştırma yapabilmek için komşuculuk oynamaya karar verirler. O akşam karşılarındaki eve misafirliğe gideceklerdir.

Güzel kıyafetler giyildi, kimin nerede çalıştığı konusunda prova yapıldı. Arkadaşım öğretmendi, Eliesha da bir kreş işletiyordu. 1 yıllık evliydiler ve buraya daha büyük bir eve çıkmak istemelerinden dolayı taşınmışlardı. Arkadaşımın konuşmasından Amerikan olmadığı belli oluyordu. Türk olduğu konusunda yalan söylemiyeceklerdi. Türkiye’de büyümüştü, babası Türk, annesi Amerikan’dı.

Akşam vakti evden çıktılar ve komşularının kapısını çaldılar. Kapıyı 30′lu yaşlarda güzel bir bayan açtı.

Eliesha: Merhabalar, biz yeni komşunuzuz. Buraya yeni taşındık, eğer komşularımız da müsait ise tanışalım dedik.
Kadın: Tabii, eşim ve ben çok memnun oluruz. Lütfen içeri girin.

Arkadaşım ve Eliesha içeri girerler. Ev güzel döşenmiştir, dışarıdan bakıldığında hiçbir sorun gözükmemektedir. Kadının eşi de onları hoş karşılar. 2 saat kadar otururlar muhabbet ederler. Ailede hiçbir sorun gözükmemektedir. Eliesha etrafa bakabilmek amaçlı birkaç kez lavaboya gitmiş ama o da herhangi bir şey bulamamıştır. Geceye doğru kendi evlerine giderler.

Şüpheli 3 ev daha vardır. O evde bir şey bulamamış olmaları onları masum yapmazdı. Araştırmaya devam edeceklerdi. Sonraki akşamlar da sırayla diğer evlere misafir oldular, herhangi bir gariplik gözlerine çarpmadı.Kendi evlerine o evlere bakan kameralar taktılar. Birkaç hafta evleri gözetlediler. Giriş çıkışları not ettiler. Şüpheli davranışları birlikte incelediler. İlk gittikleri evde bir şeylerin ters gittiği belliydi. Kadın ve adam birbirlerinden bağımsız çok fazla dışarı çıkıyordu. Avukat olan adamın 3-4 gün eve uğramadığı oluyordu. Kadın da bu sırada sabaha karşı vakitlerde bir yerlere gidiyordu. Bu evde ters bir şeylerin döndüğü belliydi. Ama bu sadece bir teoriydi. Ellerinde bir kanıt yoktu. O eve girip kanıt toplamaları gerekiyordu.

Bir gece kadın ve adam şık bir şekilde giyinmiş halde dışarı çıktılar. Bir partiye gidiyor gibiydiler. Bunun üzerine arkadaşım gizlice eve girdi, Eliesha’da kameralardan gözetledi arkadaşımı. Arkadaşım eğitimlerde öğrendiği şekilde evi aradı taradı. En sonunda mutfakta gizli bir bölme buldu. Burada glock marka bir silah vardı. Arkadaşım evin içinde çok fazla vakit kaybetmişti. Kadın ve adam eve dönüyorlardı. Eliesha arkadaşımı uyardı. Ama arkadaşımın silahın fotoğrafını çekmesi gerekiyordu. Fotoğrafı çekti ama artık vakti kalmamıştı. Kadın ve adam evin içine girdiler. Arkadaşım evin içinde kalmıştı…

Bu anlattığım bölümün hikayenin asıl konusu ile pek bir alakası yok ama heyecanlı bir kısımdır o yüzden anlatmak istedim.

21


[Bölüm 21] Amirin Evi [Yayınlanma Tarihi: 28/01/2012 11:47]

Bu kısısım da keşke evin fotoğrafını da gösterebilseydim size. Neyse elimden geldiği kadar betimlemeye çalışacağım. Ev 2 katlıydı. Kapıdan içeri girdiğinizde büyük bir salon ile karşılaşıyordunuz. Kapıya arkanızı dönüp 20 adım kadar attıktan sonra koridodara çıkıyordunuz. Koridor sol tarafa ve sağ tarafa uzanıyordu. Her iki tarafta da odalar vardı. Mutfak sağ taraftaydı. Merdivenler de koridorun en sağ tarafındaydı.

Eliesha da kendi bulunduğu evden çıktı, arkadaşımın mahsur kaldığı eve yakınlaştı. Eliesha silahını çıkarmış bekliyordu, içeri girecekti. Arkadaşım bekle, buradan kurtulabilirim tam olarak nerede olduklarını söyle dedi. Eliesha da halen salon da olduklarını söyledi. Tam arkadaşım koşmaya başladı, Eliesha dur diye bağırdı. Adam koridora yönelmişti, arkadaşımı koridorda görecekti neredeyse. Arkadaşımın mutfaktan merdivenlere sessizce koşabilmesi için 3 saniyeye ihtiyacı vardı. Eliesha adamın koridora çıkışını belirtmek için geriye doğru saydı, “üç, ikii, bir.” X, ben içeriye giriyorum, seni alacağım dedi. Arkadaşım sakın girme dedi, merdivenlere ulaştığını söyledi. Eliesha da rahat bir oh çekti. Ama daha her şey bitmemişti. Adam da merdivenlere doğru gidiyordu, arkadaşım üst katta, arka bahçeye bakan odalardan birine girmişti. Adamın koridordaki ayak seslerini duyabiliyordu. Eğitimini görse de böyle bir duruma fazla alışık değildi. Titremeye başladı. Odanın camından aşağıya baktı. Arka bahçe çimlikti. Yükseklik ortalama 5 metreydi. Arkadaşım eğitimlerde 7 metreden beton zemine atlamanın tekniğini öğrenmişti, çim olan bir zemin onun için hiçbir şeydi. (Bu teknik en geniş anlamıyla, yere ayağınız değer değmez takla atmaktır.) Hemen bahçeden dışarı çıktı ve evine girdi. Eliesha çok korkmuştu ona bir şey olacak diye. Sarıldılar yine. Görev başarılıydı, o evde bir şeyler dönmekteydi.

Eliesha: Amirimize iletelim hemen bulduklarımız.
Arkadaşım: Bunu yapmayacağız.
Eliesha: Neden?
Arkadaşım: Eğer o evde olup biteni amirimize söylersek bu görevi tamamlamış oluruz. Bu görev biterse bizi başka yerlere göreve verebilirler. Bu görevi olabildiğince uzatmalıyız. Ve bu sırada amiri araştırmaya başlamalıyız.
Eliesha: Ya o ajanlar birilerine zarar verirse? Onları rapor etmediğimiz için birileri zarar görürse?
Arkadaşım: Ne yazık ki bizi zor günler bekliyor. Dediğin gibi bir şey olmaması için bu işi kendi yöntemlerimizle çözeceğiz. Kurumun haberi olmayacak.

Arkadaşım ve Eliesha o kişilerin ne peşinde olduğunu araştıracaktır. Aynı zamanda amirleri için de harekete geçeceklerdir. Arkadaşım ve Eliesha dinlenmek üzere yatarlar.

Sabah kalkarlar ve bir plan yaparlar. Eliesha o kadın ve adamı gözetleyecektir. Onları takip edip ne yaptıklarını bulacaktır. Arkadaşım da amiri hakkında araştırma yapacaktır.

Arkadaşım VAHO’nun binasına gider sabah erken vakitte. Amiri ortalarda yoktur. Hatta doğru düzgün kimse ortalarda yoktur. Amirinin odası kitlidir, gizlice girmeyi düşünür ama kameralar vardır. Bu yüzden yapmaz. Odanın önünde bekler ve amiri gelir. Amiri içeri geç der. Arkadaşım içeri geçer ve amirine henüz bir şey bulamadıklarını iletir. Ama iki evden şüphelendiklerini, araştırmalarını onlar üzerine yoğunlaştırdıklarını söyler. Amiri de bu önemli bir görev der ve arkadaşımın odadan çıkmasını söyler.

Arkadaşım amirinin evini bulmak zorundadır. Açık odalardan bir tanesine girer. Bilgisayardan personel veri tabanına bağlanır. Amirinin bilgilerini bir kağıda yazar ve odadan çıkar. Arabasına atlayıp evine geri döner. Eliesha’da karşı evdekileri takip etmektedir. Onlar da evden dışarı çıkmamıştır henüz.

Arkadaşımın elinde amirinin ev adresi vardır artık. Hadwyn’i arayıp durumdan haberdar eder. Rus ajan meselesini de anlatır. Hadwyn de yardım etmek üzere geleceğini söyler. Amirin evine girmek iki kişilik bir iştir. Birinin gözetlemesi, birinin de evin içine girmesi gerekmektedir. Eliesha’nın görevi karşı evdekileri izlemektir. Bu yüzden arkadaşıma Hadwyn yardım edecektir.

Akşam olduğunda Hadwyn ve arkadaşım aldıkları adrese giderler. 3 katlı büyük bir evdir. Alarm sistemi, güvenlik kameraları, aydınlatma ve korumalar vardır. Evin zayıf noktası ise denizin dibinde olmasıdır. Bu eve girmek hayli zor olacaktır fakat girmek zorundadırlar. Böyle yüksek güvenlikli bir eve o gün girmeleri imkansızdı. Evi sabaha kadar izlerler. Nöbetçi değişimini kontrol ederler, evin resimlerini çekerler. Geriye dönüp plan yapacaklar ve tekrar gideceklerdir. Eliesha’nın görevinde halen bir hareketlilik olmamıştır.

22


FİNAL

Plan yapılmıştır. Arkadaşım sudan yüzerek eve yaklaşacak, tek kamera ve koruma olmayan yerden eve girecekti. Hadwyn dışarıdan evin elektriğini kesecekti 30
saniyeliğine. Evin arka tarafında da alarm sistemi vardı çünkü. Arkadaşım suya daldı ve yaklaşık 100 metre kadar yüzdü. Hadwyn elektriği kesti, arkadaşım da
evin bahçesine girmiş oldu. Amiri evde tek başına yaşıyordu, bir ailesi yoktu. Arkadaşım eve girdi. Yavaş ve sessizce dolaştı evin içinde. Amirinin evde
olmadığını biliyordu. Her yeri araştırmaya başladı. Çekmeceler, kitaplar, dolaplar her yere baktı. Olayla ilgili herhangi bir şey bulamadı. Tek bakmadığı
yer evin bodrum katıydı. Aşağıya giden merdivenler vardı ve aşağı indi arkadaşım. Karşısına demirden bir kapı çıktı. Kapıyı açan arkadaşım içeride bir adam
gördü. Adam bir sandalyeye bağlanmış haldeydi, ağzı da bağlıydı. Arkadaşım adamın ağzını çözdü ve konuşmasını istedi. Bu kişi Hadwyn’in öldürülen oğlunun
ortağıydı. Amirinin evinde o adamın ne işi vardı, neden o şekilde bağlıydı bilmiyordu. Onu sorgulayıp öğrenmesi lazımdı her şeyi ama fazla vakti yoktu
arkadaşımın. Adamı da dışarı çıkaramazdı, amiri her şeyi öğrenebilirdi. O adamı orada sorgulayacaktı ne de olsa adam arkadaşımın kim olduğunu bilmiyordu.
Adamın kafasına bir silah dayadı arkadaşım. Hemen her şeyi anlatmasını istedi. O adam da öldürüleceğini bildiği için her şeyi anlattı ve beni kurtar buradan
dedi. Ama arkadaşım bunu yapamayacağını söyledi. Adamın anlattıkları ise şöyle; Amiri ve bu adam uyuşturucu karteline yardım ediyorlardı. Bunun
karşılığında da yüklü miktarda para alıyorlardı. Hadwyn’in oğlundan kartelin en başından beri haberi vardı. Hadwyn’in oğlunun ise hiçbir şeyden haberi
yoktu. O, ona duyrulan sahte istihbaratı amirine iletiliyordu. Yakalanan tırlarda ise uyuşturucu veya silah değil, gübre vardı. Hadwyn’in oğlu ise amir ile
kartelin arasındaki bir anlaşmazlıkdan ötürü öldürülmüştü. Amir daha fazla bu sahte operasyonlara devam edemeyeceğini söylemişti. VAHO tarafından dikkat
çekmeye başlamıştı bu operasyon artık. Gerçek teslimatlar şehrin dört bir tarafında gerçekleşiyordu. VAHO’nun bastığı kamyonlarda ise sadece gübre
çıkıyordu. Amiri bu operasyondan çekeceklerdi ve amirin yerine gelecek adam da tüm bu oyunları çıkartacaktı. Bunun olmasına izin veremezdi amir. kartelden
birkaç gerçek teslimatı basması konusunda izin istedi. Ama kartel buna izin vermedi. Gerçek teslimatların yerini bilen amir, 1 hafta içinde tam 4 kamyon
dolusu silah elde etti. VAHO gözünde çok önemli bir şey başarmış gibi gösterildi ama artık bir düşmanı vardı. kartel senin de sonun bu olacak gibisinden
mesaj vermek için, en başından beri kim olduğunu bildiği Hadwyn’in oğlunu öldürdü ve sokağa attı. Bu güne kadar VAHO’dan kimse bilmiyordu bunu. Sadece amir
ve Hadwyn’in oğlunun ortağı biliyordu. Peki Hadwyn’in oğlunun ortağı bu işe nasıl dahil olmuştu? Hadwyn’in oğlu ve ortağı bir süredir ortaktılar. Sonra bu
gizli görev işi ortaya çıktı ve Hadwyn’in oğlu içeri gönderildi. Ortağı ise gelen istihbaratı değerlendiriyor, ekibi ile baskınlar yapıyordu. Ama bu sahte
baskınlar ortağın ilgisini çekmişti. Her seferinde başarısız olunuyordu. Amiri ise bunun rapor edilmemesi gerektiğini söylüyordu Hadwyn’İn oğlunun ortağına.
Ortak da bu vesileyle dönen bir şeyler olduğunu anlamıştı. Amiri tehdit etti ve gerçekleri öğrendi. O da payını istiyordu artık. Bir süre işler böyle gitti.
VAHO’dan gizlendi her şey. Daha sonra bu olaylar patlak verdi. Amirin moralinin neden bozuk olduğu da şimdi anlaşılıyordu. kartelden tehditler alıyordu. 3
senedir amir kartele karşı savaş içindeydi. Başka şansı yoktu çünkü. VAHO’yu arkasına almak zorundaydı yoksa öldürülmesi an meselesiydi. Olan biteni
VAHO’ya anlattı ama yalanlar ile birlikte. VAHO’da ona yeni bir kimlik, yeni bir hayat tahsis etti. Arkadaşımın sorguladığı adam ise uyuşturucu kartelinin
adamıydı. kartel her geçen gün amire daha da yaklaşıyordu. Bunun üzerine amir de hamle yapmak zorunda kalmıştı. kartelin bir deposunu bastı ve orada
kartelin sağ kolunu ele geçirdi. Arkadaşımın sorguladığı adam da oydu işte. Peki ortağın burada ne işi vardı? Neden amir onu buraya hapsetmişti?
kartelin ortaktan haberi yoktu normalde. Ama her nasılsa ortaktan haberi olan kartel, ortağın peşine düşmüştü. Bunun üzerine amirden yardım istedi, o da
korunma talep etti. Ama amir bunu açıklayamazdı. Onun da işin içinde olduğunu VAHO’ya söylemezdi, sorular sorulurdu, foya ortaya çıkardı. Amir ortağa böyle
bir şey olmayacağını söyledi. Ortak da bunun üzerine onu tehdit etti. Olan biteni VAHO’ya anlatırım dedi ve sonu da amirin bodrumu oldu. Artık arkadaşımın
oradan çıkması gerekiyordu. Hadwyn tekrar elektriği kesti ve aynı yoldan dışarı çıktı. Olan biteni Hadwyn de duymuştu deliye dönmüştü. Oğlu yok pahasına
öldürülmüştü. Arkadaşının bu kadar para hırsı olduğuna inanamıyordu. Onu kendi elleri ile öldürmek istiyordu.

Birlikte eve gittiler, Eliesha evde yoktu. Bir not bırakmıştı, karşı evdeki çift yola çıkmış onları takip ediyordu. Eliesha’yı aradılar, Eliesha soluk
soluğa bir şekilde telefonu açtı. Eliesha onları eski bir depoya kadar takip etmişti. Depoya giren çiftin ne yaptığını öğrenmek için depoya daha da
yakınlaşmıştı. Bu sırada gecenin karanlığı ile bir korumayı fark etmeyen Eliesha açığa çıkmıştı ve onu uzun süre kovalamışlardı. Arkadaşım onu aradığı
sırada tehlike geçmişti, Eliesha güvendeydi. (Bu kısım uzun anlatılabilirdi ama anlatmadım.) Eliesha’ya hemen gelmesini söyledi arkadaşım. Artık bir plan
yapmaları gerekmekteydi. Her şeyi biliyorlardı ama ne yapabilirlerdi? Ellerinde bir kanıt yoktu. O adamı oradan kaçırmak imkansız gibi bir şeydi. Tek yol
kartel ile anlaşmaktı. kartelden bir şekilde amiri ele vermesi istenilecekti ama nasıl olacaktı? kartel bir VAHO ajanı ile anlaşmaya gitmezdi büyük
ihtimal. Hem aralarındaki anlaşmayı söylerse kartel, o da hapse giderdi. Arkadaşımın ve Hadwyn’in ellerinde kartele verebilecekleri bir şey yoktu.
Ellerinde bir koz yoktu. Anlaşmaya elleri boş gidemezlerdi. Ama aslında ellerinde bir bilgi vardı. O da kartelin gerçek teslimat yaptığı yerlerdi. Ortak
söylemişti bunu arkadaşıma. karteli bu yolları açığa çıkarmak ile tehdit edeceklerdi. Hazırlıklar yapıldıktan sonra kartel ile görüşmek için anlaşıldı,
görüşmeye gidildi. (yaklaşık 1 ay kadar sonra. Bu sürede birkaç olay yaşadı arkadaşım ama onları burada anlatmayacağım, bu olay ile ilgisi yok.) kartele
olan biten anlatıldı. kartel açık bir şekilde tehdit edildi. Hadwyn ve arkadaşımın oraya VAHO’dan habersiz geldiklerini biliyorlardı. Onları oracıkta
öldürseler kimsenin haberi olmayacaktı. Nitekim öyle yapmaya da çalışıldı. kartel’in adamları Hadwyn ve arkadaşımın üstüne saldırdı. Arkadaşım ve Hadwyn
karteli rehin alarak mekandan çıktılar. (bu kısımı ayrıntılarıyla anlatsam, konuşmalarla falan ilk 3 bölümün toplamı kadar sürerdi herhalde.) İyice
başları belaya girmişti. VAHO’dan habersiz iş yaptıkları gibi kartel de ellerindeydi. Bunu avantaja çevirmeleri gerekmekteydi. (olay basında da yankı
bulmuştur nasıl olduğunu anlatamıyorum.) kartelle görüşmeye gitmeden önce bir göreve çıkmışlardı. O görev ile bu olayı bağladılar ve karteli o
çıktıkları görev sonucunda elde ettiklerini söylediler. kartel VAHO’ya verildi, teslimat adresleri bir bir basıldı. kartel amir hakkında her şeyi
anlattı. Amir tutuklandı, ortak ise amir tarafından öldürülmüştü. Hadwyn’in istediği olduğu gibi Eliesha ve Arkadaşım bir kahraman olmuşlardı. Amirlerinin
ne zamandır yapamadığını yapmışlar, karteli yakalatmışlardı. Ama bunun arkasında gerçekleşen olayları sadece 3 kişi biliyor. VAHO için daha da önemli hale
gelen Eliesha ve Arkadaşım bu durumdan nasıl kurtulacaktı? Daha önce de bahsetmiştik. Hadwyn’in, atamaları yapan adam hakkında bir kozu vardı. Ama buna
gerek kalmıyor demiştik. Kalmıyor da. Hadwyn bu olaydan sonra terfi ettirilmiştir ve yetkileri genişlemiştir. Hadwyn, Eliesha ve arkadaşıma 3-4 ay kadar
beklemelerini söyledi. Şüphe çekmemek açısından onları serbest bırakacak hamleyi hemen yapmadı. Bu süre içinde onları yine aynı evde bir görevde gibi
gösterdi. Onlar ise görevden kazandıkları paraları yiyorlardı. Ama yine de ara sıra görevlere çıkıyorlardı. VAHO merkezine sıkça gelmeleri gerekiyordu. 4 ay
kadar süre geçti ve Hadwyn onlara sahte bir görev ayarladı. Bu görev sonucunda VAHO’dan uzaklaştırılacaklardı. Hadwyn’in planı oydu. Onları kağıt üzerinde
bir görevde başarısız olmuş gibi gösterecekti. Bunun sebebi de aralarında doğan duygusal yakınlaşma olacaktı. Kurumun artık işlerine yaramayacakları
dolayısı ile Hadwyn onları yaktı. (Bir VAHO tabiridir, kurumdan atılmışlardır.) Hadwyn onlara yüklü miktarda para bulunan banka hesabı tahsis eder. Artık
onlar özgürdürler. Hadwyn intikamını almıştır. Kuruma zarar veren, daha birçok kirli dosyası bulunan amir yakalatılmıştır. Çocukları zehirleyen bir
şebekenin lideri tutuklanmıştır. Arkadaşım ve Eliesha serbest kalmıştır, Hadwyn kurumda yükselmiştir.

Hadwyn onları Nevada’ya götürür. Orada vedalaşırlar;

Hadwyn: Ne maceraydı ama.
Arkadaşım: Hiç de böyle planlamamıştık. Nerden nereye geldik.
Hadwyn: Nasıl olduğu önemli değil, ne olduğu önemli. Serbest kalacağınızı söylemiştim.
Arkadaşım: Bu durumda size teşekkür mü etmeliyim bilmiyorum. Hayatımın en zor günleriydi.
Hadwyn: Sana hayatını verdim. (Eliesha’yı göstererek.) Sana hayallerini gerçekleştirme şansı verdim. Sana çevrendekileri, iyileri koruyacak güç verdim.
Sendense sadece 2 yılını aldım. Buna değdi bence.
Arkadaşım: Nasıl istiyorsanız öyle olsun.

Hadwyn arkadaşıma sarılır, Eliesha’nın elini sıkar. Arkadaşım ve Eliesha Türkiye’ye dönerler. Eliesha Müslüman olur. Arkadaşım ve Eliesha şu anda evli.
Yaşadıklarını çevrelerinde sadece ikisi biliyor.

Not:Arkadaşım ve Eliesha şu an Türkiye’de yaşamaktalar. Evlendiler. Hayatlarını güzel bir şekilde devam ettirecekleri kadar paraları var. Yakın çevrelerindeki
kimse onlar hakkındaki gerçeği bilmiyor. Eliesha ile arkadaşım üniversiteden tanıştı biliyorlar. Arkadaşım bir bilişim firmasında iş yapıyor. (Aslında işe
ihtiyacı yok.) Eliesha ve arkadaşım tüm bu olayları yaşanmamış kabul ettiler. Hayatlarına devam ediyorlar. Gelecekte onlara bir şey olur mu bilinmez. Bu
tamamen Hadwyn’e bağlı. Ama Hadwyn sözüne sadık birisi olduğunu gösterdi.

Arkadaşım elde ettiği yetenekleri hayallerindeki gibi iyileri korumak amaçlı kullanıyor. Türkiye’deki yaşamında birçok olay yaşadı, halen de yaşamaya devam
ediyor. Çünkü kötü insanlar hiçbir zaman durmuyor.

Hikayeyi Yazan:vahovahocuk Nickli Arkadaşımıza Teşekkür ederiz